Diziler çığırından çıktı da gazeteler çıkmadı mı?

Televizyonları işgal eden ‘dizi’lerin, aklı başında insanları çileden çıkardığı, rahatsız ettiği ve kızdırdığı herkesin malûmu. Uzmanlar da zaten bu çılgınlığa dikkat çekip, ‘dizi’lerin en başta aile kurumunu tahrip ettiğini belirtiyorlar.

TV’lerdeki ‘çirkin dizi’lerden yana şikâyet edenlerden biri de ilahiyatçı Nihat Hatipoğlu Hoca olmuş. Geçen gün yazdığı bir yazıda bu felâkete dikkat çekip şöyle demişti: “Televizyonlardaki dizi filmlerin bir kısmına dikkat ediyor musunuz?

Hangi tema üzerine kurulmuş. Taşıdıkları mesaj ne? Konuları ne? (…) Aldatma, öfke, hınç, gerginlik, kavga, cinayet, intikam üzerine kurulu diziler. Çoğunda mutlaka gayrimeşrû bir evlât, gayrimeşrû bir ilişki, çapraşık ilişkiler, sahtekârlık, düzenbazlık, bir kuruşluk değeri olmayan hayatlar, argo konuşmalar, su gibi tüketilen şaraplar, mükellef sofralar ve benzeri manzaralar. Kısacası sevgi, saygı, aile kutsiyeti gibi her şeyi yerle bir eden görüntüler. (…) Peki bütün bunlardan televizyoncular mı sorumlu? Veya senaristler mi? Bütün günah onların mı? Hiç sanmıyorum. Bu dizileri (..) biz izliyoruz. (…) Bu işin en büyük günahı bizimdir.” (Sabah, 30 Eylül 2011)
İmkân ve fırsat buldukça ‘çirkin dizi’ler başta olmak üzere TV yayınlarından ve ‘sanal alem’in tehlikelerinden şikâyet eden birisi olarak bu çağrıyı çok haklı bulduk. Keşke eli kalem tutan herkes, aileyi ve cemiyeti darmadağın eden bu tehlikelere itiraz etse, gündeme taşısa ve çare aranmasına vesile olsa…
Hatipoğlu Hocanın yazısını yayınlayan gazete, ‘fikr-i takip’ yaparak başka uzmanları da konuşturmuş ve dizilerdeki yanlışlara dikkat çekmiş. Görüş beyan edenlerin çoğunluğu da bu gidişten memnun değil. Hatta, memnun olmayanlar arasında bu ‘çirkin dizi’lere imza atmış, rol almış sanatçılar da var.
Gazetenin bu yayınını da takdir etmekle birlikte bir noktaya dikkat çekmek hasıl oldu: Hatipoğlu Hocanın haklı olarak şikâyet ettiği ve “Aldatma, öfke, hınç, gerginlik, kavga, cinayet, intikam üzerine kurulu” dediği yayınlar sadece TV dizileri ile mi sınırlı? TV dizilerinden şikâyet eden yazının yayınlandığı gazete dahil olmak üzere pek çok “büyük gazete” çığırından çıkmış durumda deği mi? Şikâyet ettiğimiz ‘dizi’lerin yazılı şekli olan haberler, fotoğraflar ve yazılar “büyük gazete”lerimizi çirkinleştirmeye devam etmiyor mu? Aynı şekilde gazetelerde yer alan ‘müstehcen reklâmlar’ da ‘çığırdan çıkıldığı’nın delili sayılmaz mı? (Misal olması bakımından, DAP firmasınca verilen “Dalga Kule” reklamları gösterilebilir. Ev, konut, ‘rezidans’ satılırken ‘müstehcen’ reklâm hazırlamak şart mıdır? Oysa aynı firmanın ‘müstehcen olmayan reklâm örneği’ de var. Müstehcen olan Hürriyet’te, müstehcen olmayan da Zaman’da aynı gün yayınlandı. Demek ki reklâm materyallerinin müstehcen olması şart değilmiş… Bkz. Zaman ve Hürriyet, 2 Ekim 2011)
Gazetelerde yer alan “alkollü içki reklâmları” da çirkinleşmenin başka bir delili olarak kabul edilmelidir. Pazar günkü bazı gazetelerde (2 Ekim 2011) yine bu çirkin reklâmlar yer aldı. Yeri gelmişken tekrar soralım: Sigaranın gazetelerde reklâmının yapılamadığı bir ülkede, nasıl oluyor da “alkollü içki”lerin reklâmları yapılabiliyor? Türkiye’yi idare edenler bu yanlışın ve derin çelişkinin farkında değiller mi? Bunca ikaza, hatırlatmaya ve uyarıya rağmen niçin “hiçbir şey olmamış gibi” davranmaya devam ediyorlar? (Bu noktada, Sabah gazetesinin dünkü nüshasında [2 Ekim 2011] “alkollü içki reklâmları”nın yer almadığını ‘müsbet’ bir gelişme olarak saymak gerekir. İnşaallah hep böyle devam eder ve diğer gazeteler de yanlışa alet olmaktan vazgeçer…)
Çığırından çıkan TV’ler, ‘sanal âlem’ vasıtaları ve gazeteler ‘doğru yol’u bulmalı vesselâm…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*