Neden okumuyoruz?

İç ve dış tesirlerle her gün biraz daha hastalanan ve yaralanan nesil, düşünemez ve okuyamaz hâle getirilmiştir. Kendi hayatlarını sorgulayamayan, gidiyor olduğu sonun muhasebesini yapamayan nesil, ağır depresyonlarla boğuşmakta ve her geçen gün yaraları daha da derinleşmekte ve kurtuluş çaresini de bulamamaktadır.

Okumaktan bu kadar nefret eden bir toplum hâline getirilen bu nesil, dilin de bozulmasıyla basit, yavan, argo bir kültürle anlaşmaya çalışmaktadır. Hatta aynı kuşağın insanları bile birbirini anlamaz hale gelmiştir.

Okumamanın, düşünmemenin acı ve vahim neticeleri her geçen gün vicdanlara sığmayan ve akıl almaz haber ve olaylarla meydandadır.

Bunlardan başka her gün okumayı tavsiye eden, hiç olmazsa kitapların kapağını açıp kapatmayı tembih eden bir Üstadın talebelerinin okumaması ayrı bir problemdir. Bu cemiyetin en seçkin ve düzgün insanları olan Nur Talebeleri de eğer talebeliğin gereği olan Nurları okumazsa, içtimâî hayatın hali daha da vahim olacaktır.

Evet, bugün toplum olarak okuma düzeyimizin düşüklüğü açıktır. Çünkü düşünceler sığ, yeni terkipler yapmaktan uzak, şevksiz ve aynı noktanın etrafında dönüp duran bir anlayış söz konusudur.

Fikir adına bir şey üretemeyen, himmetlerin nefis etrafında döndüğü, yüksek ideal ve mefkûrelerin bittiği bu günler ciddî anlamda gelecekle ilgili sinyaller vermektedir.

Aynı düşünce içinde bile hiç okumayan, biraz okuyan, çok okuyan kişilerin aynı noktada buluşması, istikametle ve dayanışma ruhu içerisinde olması mümkün değildir. Bu yüzdendir ki Zübeyir Gündüzalp, hizmet edenlerin günde yirmi sahife Risale-i Nur okumalarını tavsiye etmiştir.

İşleri güçleri şer ve tahrip olanlar okuyor, anlıyor, anlatıyor ve menhus bir şevkle gece gündüz çalışıyorlar. Tahrip edenler kadar tamir edenler de üstelik sayıları az olmalarına rağmen çalışsa, gayret gösterse, okusa her halde ülkede değil, dünyada fütuhat olacaktır. Üstadımız kendi yazdığı eserleri bile defalarca okuduğunu söylemekle bizlere fiilen okumanın lüzumunu göstermiş olmaktadır.

Zübeyir Gündüzalp, Üstadın vefatından sonra bir mekâna çekilip bir ayda üç defa Külliyat’ı yeniden yeniye okumuştur. Diğer ağabeyler, neden böyle yaptığını sorduklarında Zübeyir Gündüzalp’in cevabı ilginçtir: “Kardeşim, okumazsam yanlış yaparım.”

İçinde kıvranıp durduğumuz gerek sosyal ve gerekse şahsî problemlerin, onulmaz yaraların tedavisi ancak okumakla olacaktır.

Okumamak, aslında ihanet etmektir. Dâvâya ihanet, cemaate ihanet, Üstad’ına ihanet, bize bakan ve bizden medet umanlara ihanet vs. Çünkü kendisi boşlukta olan bir insan etrafındakilere nasıl teselli olacak, itminan verecek ve dayanak olacaktır?

Zübeyir Gündüzalp’in şu uyarısı dikkat çekicidir: “Hizmet hizmet derken şahsî okumasını ihmal edenin hizmeti de muvakkat olur.” Hayatımızın gayesi ve belki de kul olarak ilk vazifemiz okumaktır.

Hâsılı, insan durup dururken düşünce insanı olamaz. Okumak ciddî bir disiplin işidir. Okumak, okuyarak olgunlaşmak, ilim öğrenmek hayatın en önemli gayesi olmalıdır.

Hedefsiz, meraksız, okumasız, düşüncesiz bir olgunlaşma ve yükselme olamaz. Bu yüzden dünya ve ahiret saadeti için Risale-i Nur’a lâyık talebeler olmak ve yanlış yapmamak için okumaya muhakkak zaman ayırmalı, okuduklarımızı uygulamaya çalışmalı ve her geçen gün yeni şeyler öğrenerek, âlemimizi nurlandırmalıyız. Böylelikle kişi kendisini sürekli canlı tutacak, hadiseleri doğru yorumlayacak ve hem şahsî âleminde istikametli, hem de sosyal hayatta kendisinden bir şey bekleyenlere ümit ve moral kaynağı olacaktır.

Yine Zübeyir Gündüzalp’in şu sözleri, söylemek istediklerimizi özetler niteliktedir: “Okudukça imanımın kuvvetlendiğini, bu iman kuvvetiyle de cesaretimin artarak, din düşmanlarının kuvvetsiz mahlûklar olduğunu hissediyor, onlara karşı başım dikleşiyor ve göğsüm kabarıyordu. Ruhum İslâmî celadetle şahlanıp, imanı kurtarmak hizmetinde oradan oraya koşuyordum.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*