Program başlıyor!

Hayatın kalitesi, okuma kalitesi ile anlaşılır. Okuyunca, her mekan anlamlıdır. Yaz ayları normal şartlarda rehavetin, gafletin galip geldiği zamanlardır. Oysa nur talebeleri için durum hiç de öyle değil. Okullar kapanıp, yaza dönüş başladığında Risale-i Nur talebeleri için yeni bir dönem başlar. O da okuma programlarıdır.

Okuma programları yaz döneminin can bulduğu, kan bulduğu ve neşvünema bulduğu dönemlerdir. İlköğretim kademeleri, lise ve üniversite tahsili yapanlar için farklı bir canlılığın mevsimidir. Aslında gerçek nurculuğun yaşandığı, satırlarla ciddi anlamda tanışılan, derinlere kulaçlar atılan, nurculuk tarihinin serüveninin izlendiği zaman dilimleridir.

Özellikle de bu sakin bir mekanda ise, yani mektubat-ı Rabbani mekanı olan kitab-ı kebir-i kainatın satırları arasında olmak daha bir farklı tefekkür hazinesine kapı açıyor. Tabii gençler ilk etapta nefsi baktıkları için, okuma programları deyince, ‘Yine hangi bir dağın eteğine ve hangi dingin mekana atacağız kendimizi…’ kabilinden cümleler kuruyorlar.

Ama kabul etmek lazım ki, bir manevi teneffüs de, elbette dünyadan biraz olsun tecerrütle mümkündür. Büyüklerin inziva halleri onun için yeni bir hayat moduna geçmek anlamı içeriyor. Yani hem dünya olsun hem ahiret hem de dünyanın neşesinden kopmayalım, ama aynı zamanda ahreti de kazanalım, böyle bir sistem yok.

Evet, birisinden biraz kopacağız ki diğerine yakınlaşalım. Dünyaya, dünyanın ziynetine yüz çevirmeden ukbanın zenginliklerine ulaşılması kanuna aykırı. O zaman bakışı değiştirmek lazım ki, her şeyde mana-i harfi nazarı, anlamlı bakışları, tefekküri bakışları netice veriyor. Zaten böyle bir tefekkür moduna ulaşınca, dünya dünya olmaktan çıkıyor ve ahretin bir tarlası hükmüne geçiyor. Yani mevcudata da Allah hesabına bakmak devreye giriyor. Bu ise, bir ibadet halidir.

Sanatkarı anlaşılmadan, tanınmadan, bilinmeden onun eserinin de anlaşılması, bilinmesi çok kolay değildir. Yani sanatkarı bilinmeyen bir şaheserin en dikkat çeken özelliği herhalde, bu eserin sahibinin bilinmesi merakıdır.

Risale-i Nur eserleri de yoğunluklu olarak kitab-ı kebir-i i kainattan bahsediyor. Yani güneşten, aydan, yıldızlardan, galaksilerden daha küçük ölçekte ise, hücreden, pireden, sinekten, inekten, çiçekten, ağaçtan, yapraktan bahsediyor.

Onun için de nurlarla muhatap olmuş her bir birey, makamı, mevkii, etiketi ne olursa olsun, hepsi bir mana-i harfi okuyucusudur. Mana-i harfi, mevcudata mevcudat hesabına değil, onun yaratıcısı, onun Rabbi, onun Halık’ı, onun Maliki gibi isimleri, sıfatları nazarıyla bakmaktır.

İşte o zaman sinek sinek olarak kalmıyor. Elma, sadece bir elma olarak kalmıyor. Bir elmanın varolabilmesi için koca kainatın küçük ve büyük çarklarının dönmesi gereklidir. Elbette bunun için de ilim, irade, hikmet gibi hazineler lazımdır. Bu da elbette hiçbir şeye ihtiyaç duymayan, ama her şeyin kendisinden ihtiyaç duyduğu bir Rabb-ı Rahim’i gerektirir.

İşte bu esma talimlerinin en amacına uygun yapılabildiği mekanlar kabul edelim ki, yeri, zamanı, içeriği çok iyi hazırlanmış olan okuma programlarıdır. Evet, okuma programları hem kişi dünyasına hem de toplum dünyasına bir ayar verme çalışmalarıdır. Hiçbir şey, amaca uygun bir ayar verilmeksiniz, düzgün gidiyor değildir.

Onun için de Risale-i Nur’lar hem geniş dairedeki vazifeleri açısından bakıldığında bir kurtarıcı, bir tiryak, bir manevi doktor olarak hem de çok geniş bir kal’anın tahribini önlüyor, yıkımına mani oluyor hem de toplum açısından baktığımızda ise, Risale-i Nur bu asrın imdadına gönderilmiş bir halaskar vazifesi görmektedir.

Böyle bir hayat moduna, bilhassa böyle bir asırda çok ciddi ihtiyaç var. Artık bu çağ bunu istiyor. Maneviyatsız bilim, ilime dönüşmüyor.

Artık asır, fabrika ayarlarına dönmek asrıdır. Görelim bakalım hayat dışarıdan ne kadar farklı. Yani nur talebeleri mübarek mekanlar olan Kabe’de de, Medine’de de, Paris’te de, Amerika’da da program yapsalar; yine çok bir şey değişmeden satır hep aynı hakikatleri seslendirecektir. Kelebek de, arı da, serçe de hep bir hakikate parmak basıyorlar.

Nitekim sabah namazından sonra dışarıya açılan pencerenizi açın ve senfoniyi dinlemeye başlayın. Musika-i İlahi kavramı tam da bu günler için yazılmış sanki.
Henüz daha ilkbahar, yaz mevsiminde tefekkür pencerenizi açmamışsanız, duvar kağıtlarını hangi renge boyadığınızın, hangi tabloları seçtiğinizin ve hangi unsurları ön palana çıkardığınızın pek bir önemi kalmayacaktır.

Evet, netice şu ki, nerede, hangi şartlarda okuma programı yaparsanız yapınız, yeter ki yapınız. Ama kabul edelim, Risale-i Nur okuma programları, dağlarda, taşlarda, ormanlarda, suların aktığı, kuşların cıvıltılar içinde kaldığı, rengarenk gökyüzü manzaralarının yaşandığı bir ortamda yapılan programlar elbette apayrı bir manevi feyze, zevke sahip olacaktır.

Siz, siz olun okuma programı olmayan bir yıl geçirmeyin. Her okuma programı, Kur’an hazinelerine bir geçiş koridorudur. Onun için burada geçen zaman dilimleri, ilim tahsili çabalarıdır. Burada geçen zamanlar ebedileşen zamanlardır.

Hayatınızın kalitesi, programlarda geçen okuma kalitesi ile anlaşılır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*