Ramazan-ı Şerif ve nefis terbiyesi

Ramazan-ı Şerif, orucuyla, insan hayatına hem şahsî, hem de içtimâî yönden maddî ve manevî mühim tesirleri olan pek çok hikmetlere sahiptir. Hem nefsi en iyi şekilde terbiye edip, kötü hasletleri eriterek, insanı pişirip mükemmelleştirmektedir.

Yaratılış gayesi Allah’a kulluk olan “insanın vücudunda birkaç daire vardır. Çünkü hem nebatîdir, hem hayvanîdir, hem insanîdir, hem imanî. İnsanı hata ve galata atan, bu dört tabakadaki farkı riayet etmemektir. İnsaniyetin mebdei, hayvaniye ve nebatiyeye münhasır olduğunun zannıyla galat ediyor (aldanıyor).”1 Hâlbuki ”insan, nebati cismaniyeti cihetiyle ve hayvanî nefsi itibarıyla, sağir bir cüz’, hakir bir cüz’i, fakir bir mahlûktur.”2 Bu sebeple insan, ebedî hayatın saadetini kazanmak için, şeytandan her vakit ders alan nefsini mağlûb etmesi için kendisine verilen “istidat çekirdeğini İslâmiyet suyu ile imanın ziyasıyla, ubudiyet toprağı altında terbiye ederek”3  nefsin dizginini eline almalıdır. Bu mücahede ve terakkî yolunda insana en büyük bir destek ve kuvvet, Ramazan-ı Şerif orucudur. “Ramazan-ı Şerifin orucu doğrudan doğruya nefsin mevhum rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubudiyetini bildirmektir.”4 Çünkü “Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telâkki eder.”5 “Rabbisini tanımak istemiyor; firavunane, kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azaplar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damar kırılır. İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur kırar; aczini, zaafını, fakrını gösterir, abd olduğunu bildirir.”6

İnsan, ”Ramazan-ı Şerifte oruç vasıtasıyla bir nevi perhize alışır, riyazete çalışır ve emir dinlemeyi öğrenir. Emir vasıtasıyla helâli terk ettiği cihetle, haramdan çekinmek için akıl ve şeriattan gelen emri dinlemeye kabiliyet peyda eder.”7 “En gafillere ve mütemerridlere zaafını ve fakrını ihsas ediyor.”8 “En zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki, kendisi malik değil, memluktur; hür değil abddir. Emir olunmazsa, en adi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye, mevhum rububiyeti kırılır, ubudiyeti takınır, hakikî vazifesi olan şükre girer.”9 Velhasıl, “İnsanları bir derece süflî ve hayvanî meşagilden çekmek için Ramazan-ı Şerif orucu emredilmiştir.”10  Bu sebeple, Ramazan-ı Şerifi çok iyi değerlendirip, orucu da mükemmel bir şekilde tutulmalıdır. “Ve o orucun ekmeli ise, mide gibi bütün duyguları, gözü, kulağı, kalbî, hayalî, fikrî gibi cihazat-ı insaniyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır. Yani muharremattan, malayaniyattan çekmek ve her birisine mahsus ubudiyete sevk etmektir.”11 Çünkü “insandaki pek kesretli âlât ve cihazatın her birisinin ayrı ayrı hizmeti, ubudiyeti olduğu gibi, ayrı ayrı lezzeti, elemi, vazifesi ve mükâfatı vardır. Meselâ, göz suretlerdeki güzellikleri ve âlem-i mubsıratta güzel mu’cizat-ı kudretin envaını temaşa eder. Vazifesi, nazar-ı ibretle Saniine şükrandır. Nazara mahsus lezzet ve elem malûmdur, tarife hacet yok. Meselâ, kulak sadaların envalarını, lâtif nağmelerini ve mesmuat âleminde Cenâb-ı Hakk’ın letaif-i rahmetini hisseder. Ayrı bir ubudiyet, ayrı bir lezzet, ayrı da bir mükâfatı var. Meselâ, kuvve-i şamme kokular taifesindeki letaif-i rahmeti hisseder. Kendine mahsus bir vazife-i şükraniyesi, bir lezzeti vardır. Elbette, mükâfatı dahi vardır. Meselâ, dildeki kuvve-i zaika bütün mat’umatın ezvakını anlamakla, gayet mütenevvi bir şükr-ü manevî ile vazife görür ve hakeza… Bütün cihazat-ı insaniyenin ve kalb ve akıl ve ruh gibi büyük ve mühim letaifin böyle ayrı ayrı vazifeleri, lezzetleri ve elemleri vardır. İşte, Cenâb-ı Hak ve Hâkim-i mutlak, insanda istihdam ettiği bu cihazatın, elbette her birerlerine lâyık ücretlerini verecektir.”12

“Ramazan-ı Şerifte, mü’minler, derecatına göre ayrı ayrı nurlara, feyizlere, manevî sürurlara mazhar oluyorlar. Kalp ve ruh, akıl, sır gibi letaifin o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve tefeyyüzleri vardır. Midenin ağlamasına rağmen, onlar masumane gülüyorlar.”13 “Bu suretle oruç çok cihetlerle hakikî vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer”14 Bütün bu manalar istikametinde insan, “Hâlık-ı Rahman’ın ibadından istediği en mühim iş olan şükrün”15 anahtarı Ramazan-ı Şerif orucunu tutarak ve “şükrün nevilerinin en camii ve fihriste-i umumiyesi olan namazı”16  kılarak iyi bir kul olup, “en âlâ bir mevki olan ahsen-i takvime çıkmaktır.”17

Elhâsıl, “Bu hayatın gayesi ve neticesi hayat-ı ebediye olduğu gibi, bir meyvesi de hayatı veren Zat-ı Hayy ve Muhyî’ye karşı şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbettir ki, bu şükür ve muhabbet ve hamd ve ibadet ise, hayatın meyvesi olduğu gibi, kâinatın gayesidir.”18

Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nuriye 176.
2- Sözler 297.
3- age. 291.
4- Ramazan-İktisat-Şükür Risaleleri (Yeni Asya) s. 21.
5- age. 14.
6- age. 21.
7- age. 20.
8- age. 15.
9- age. 15.
10- age. 19.
11- age. 19.
12- Sözler 590.
13- Ramazan-İktisat-Şükür Risaleleri (Yeni Asya) s. 21.
14- age. 13.
15- age. 59.
16- age. 62.
17- age. 64.
18- age. 79.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*