Risâleleri hakkıyla anlayacak kahraman askerleri bekliyordum

Image

İstikbalde şu Sözler’i hakkıyla anlayacak, kabul edip hırz-ı cân edecek en mühim talebeleri askerîden yetişecek. Onun için böyle yazmaya mecbur oluyorum, düşünüp o kahraman askerleri bekliyordum.

Aziz kardeşim,

Sizler sabah ve akşam duâmda dahilsiniz. Siz dahi beni duânızda dahil ediniz.

 Şu âlemde mü’minin mü’mine karşı en büyük yardımı duâ iledir. Eğer bir adam, dostundan emin ise ki gurura girmez; onu şükre sevk etmek için, tahdis-i nimet nev’inden ona ait bir kısım ihsânât-ı Rabbaniyeyi bahsetse beis yoktur zannederim.

İşte, seni gurursuz bildiğim için bu sırrı sana açıyorum. Şöyle ki:

Ben Sözler’i yazarken ihtiyarsız olarak ekser temsilâtı, şuûnât-ı askeriye nev’inde zuhur ediyordu. Ben hayret ediyordum, neden böyle yazıyorum? Sebebini bulamıyordum. Sonra hatırıma geldi ki, belki istikbalde şu Sözler’i hakkıyla anlayacak, kabul edip hırz-ı cân edecek en mühim talebeleri askerîden yetişecek. Onun için böyle yazmaya mecbur oluyorum, düşünüp o kahraman askerleri bekliyordum.

İşte mağrur olma, şükret; sen o askerlerden bahtiyar birisisin ki, evvel yetiştin. Yirmi dört adet Sözler’i meşâgil-i dünyeviye içinde yazmaklığın, benim bu hüsn-ü zannımı teyid etti. Fakat bâki kalan çok mühimdirler. Hususan i’câz-ı Kur’ân ve Kader Sözleri. İnşaallah ötekileri sana yazdıran, bunları dahi yazdıracak. Şimdiye kadar yazdığın Sözleri bir vakit gönder, güzelce tashih edip göndereceğim.

Merhum Muallim Cudi’nin kasidesi mübarektir. Cenâb-ı Hak o zatı şefâat-i Kur’ân’a mazhar etsin. Görmemiştim, görmesinden memnun oldum, Allah senden razı olsun. Yazdığın salâvat-ı şerife ise, onun hususunda birşeye rastgelmedim. Fakat ondaki letâfet ve nuraniyet gösteriyor ki, o onun hakkında zikredilen sevaba ve fazilete lâyıktır…

Barla Lâhikası, s. 132, (yeni tanzim, s. 399)

***

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, bu gaflet mevsimi olan baharda ve derd-i maişet belâsında, Risâle-i Nur fütuhatında devam ediyor. İstanbul’dan yazıyorlar ki, oraya giden, başta Hüsrev’in Mu’cizat-ı Ahmediyesi olarak, risâleleri her kim görmüş ve okumuşsa, başta Fetva Emini Ali Rıza olarak herkes hayret ve istihsanla, “Bu tarz-ı ifade ve ispat ve beyan hiçbir kitapta bulmamışız. Bu şerait içinde böyle eserler hiç kimseye müyesser olmamış” deyip, kemal-i iştiyakla karşılıyorlar. Ve Ankara’da, dünyaca yüksek makamlarda, askeriye heyetinde, kemal-i iştiyak ve takdirle Risâle-i Nur’u yazıp okutturuyorlar. Başta Miralay Mehmed Yümnü olarak, mühim askerî paşaları, “Risâle-i Nur iman kurtarıcıdır” diye takdirkârâne tam teslimiyetle okuyup istifade ediyorlar.

Kastamonu Lâhikası, s. 182, (yeni tanzim, s. 337)

***

(Bediüzzaman) birgün, vaktiyle Eskişehir’de tayyâreciler ve subaylar ve askerlere de aynen şu dersi vermişti: “Bu tayyâreler, birgün İslâmiyete büyük hizmet edecekler. Farz namazlarınızı kılsanız, kılamadığınız zaman kazâ etseniz, asker olduğunuz için her bir saatiniz on saat ibâdet, husûsan hava askeri olanların bir saati, otuz saat ibâdet sevabını kazandırır. Yeter ki kalbinde îman nûru bulunsun ve îmânın lâzımı olan namazı îfâ etsin.”

Tarihçe-i Hayat, s. 405, (yeni tanzim, s. 712)

LÜGATÇE:

Şemsilât: Temsiller, örnekler.

şuûnât-ı askeriye: Askerî işler, hizmetler.

meşâgil-i dünyeviye: Dünyâ meşgaleleri, dünyaya ait uğraşlar.

istihsan: Güzel bulma, beğenme.

şerâit: Şartlar.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*