Saff-ı evvel Nur Talebeleri

Kimi işçi, kimi çiftçi, kimi marangoz, kimi tamirci…

Mizaçları ayrı, meşrepleri farklı. Farklı tarikat ve tasavvuf çevrelerinden gelip, Üstad Bediüzzaman’ın etrafında kenetlenen saff-ı evvel dediğimiz bu hizmet erlerinin bir çoğu, eski medrese tahsilini görseler de çoğunun herhangi bir kariyerleri, diplomaları olmadığı gibi, içlerinde tamamen âmi ve ümmi olanları da var.

O bahtiyarların çoğu da Bediüzzaman’ın ileride onun vücuda getireceği Nur Külliyatı gibi bir esere sahip olacağını ve bu din büyüğünün milyonlarca talebesinin olacağından da haberleri yoktu. Onlar Barla gibi tenha ve her türlü mahrumiyetin hüküm sürdüğü bir yere sürgün olarak gönderilen bu garip, kimsesiz ve sıradan bir hoca görünümündeki insana sahip çıktılar, kucakladılar. Hem de Bediüzzaman’a yaklaşmanın, ona selâm vermenin mucib-i ceza sayıldığı bir zamanda, bedelini ödemeyi göze alarak ona talebe oldular.

Onların bazıları içlerindeki derin mânevî boşluğun sevkiyle bir çare, bir arayış içine girerek, Barla’ya gelen bu hocanın belki dertlerine deva olur düşüncesiyle Üstadın yanına gittiler. Ve onu görür görmez veya kısa bir dersini, bir sohbetini dinler dinlemez, aradıklarını bulmanın şevk ve sevinciyle bir daha ondan ayrılmadılar.

Hatta bazıları da gördükleri güzel bir rüyanın sevkiyle bir arayışın içine girerek, Bediüzzamanla tanıştılar, bu uğurda gördükleri nice eza ve cezaları göze alarak, asla ondan ayrılmadılar, son nefese kadar ona talebe olmaya devam ederek, hizmetten hizmete koştular o mübarek hadimler.

Bazıları da ümmi, yani okur-yazar olmadıkları halde, sırf dinleyici olmak suretiyle hizmetten hizmete koşarak Bediüzzaman’a lâyıkıyla talebe olma şerefine eriştiler. İşte onlardan birisi de Üstad Bediüzzaman’ın; “ümmi, fakat allâmelerin işini gören ve esrar-ı Kur’ânîyeye karşı Isparta’nın intibaına sebep olan, âhiret kardeşim Adilcevaz’lı Bekir Ağa..” tesbitinde bulunduğu Kürt Bekir olarak bilinen bu hizmet erinin şu ifadelerine bakalım: “Efendim, malûmunuz fakir talebeniz ve kardeşiniz cahil olduğum halde, güneş misali olan Risale-i bergüzidelerinizden umum Nur Risalelerinizi okutup, dinledim…” (Barla Lâhikası, s: 99) diyerek ümmiliğini itiraf eden bu Nur hadimi ağabey nice ulemanın yapamadığı hizmeti yaparak, Isparta’nın intibaına vesile olduğunu öğreniyoruz.

Bu meyanda şu ifadeler de önemli hizmetlerde bulunan saff-ı evvel talebelerinden Vezirzade Mustafanın itirafları: “Hesapsız hamd ve şükür, ol Hâlık-ı Mennan Hazretleri’ne ki ben ümmi olduğum halde, hissiyat ve emellerimi şu fâni ve afil olan hayat-ı dünyadan tecrit ile, Risale-i Nur Talebeleri içine girdim ve hizb’ül Kur’ân âlimlerine arkadaş oldum”(Barla Lâhikası, s. 298) diyor.

Evet onların çoğunun kariyerleri, diplomaları, dünyevî makam ve mevkileri yoktu, ama ihlâsları, uhuvvetleri, sadâkatları, sebatları, metanetleri vardı. Bunun için Üstadları da onlara “aziz, muhterem, halis, metin, sebatkâr ve bu diyar-ı gurbette enis yoldaşlarım” diyerek onların her birisine bir veli nazarıyla baktığını ifade ederek o zor şartlar altında iman ve Kur’ân hizmetinde izahı mümkün olmayan destanlar yazarak tarihteki yerlerini aldılar.

Görülüyor ki Bediüzzaman’a hakkıyla talebe olup, iman hizmetinde bulunmak için, diploma, kariyer, makam mevki sahibi olmak şart değil. Samimiyet, gayret, teslimiyet, ihlâs, sebat, sadâkat olduktan sonra gerisi kolay.

Hüseyin Gültekin

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*