Risale-i Nur’un fıtrî talebeleri: Kadınlar

1920’lerin, 1930’ların iman hakikatlerinin neşri noktasındaki karanlık Türkiye’sinde Anadolu kadınları da Risale-i Nur’a sahip çıkıp sımsıkı sarıldılar. Eşlerinin Risaleleri elle yazabilmeleri için geceleri onlara mum tuttular. Hatta, “Ben efendimin göreceği dünyevî işleri de yapmaya çalışacağım; o senindir, Risale-i Nur’undur” diye Bediüzzaman’a gelip “eşine izin verdiğini” ifade eden kahraman hanımlar da oldu.1

Bunlardan bir tanesi de Barla’da Bediüzzaman’ın “Nurun başkâtibi” olarak nitelendirdiği Şamlı Hafız Tevfik’in eşi Zehra Hanımdı.

ODUN HAMALLIĞINDAN HAS TALEBELİĞE…

Kocasının kâtiplik vazifesini rahat yapabilmesi için evin bütün işlerini üstlenen, belinde odun taşıyarak Hafız’ın işlerini gören o hanımın vefat haberini Kastamonu sürgününde öğrenen Bediüzzaman, yazdığı taziye mektubunda o saliha hanımı şöyle anmakta:

“Nurun telifi başında, başkâtip Şamlı Hafız Tevfik’in haremi merhume Zehra, ben Barla’da iken, Şamlı Hafız Risale-i Nur’u yazmasına çalışmak için o merhume, Hafız’ın bedeline belinde odun taşımakla odun getiriyordu ve Hafız’ın işlerini görüyordu. Tâ Nurları yazsın. Biz de o merhumeyi o iyiliğine mukabil, Risale-i Nur’un vefat etmiş has talebeleri içinde o vakitten beri duâmızda şerik ediyoruz, hem edeceğiz…”2

Risaleleri elle yazıp, göz nuru döken ya da neşri için gerektiğinde belinde odun taşıyan bu hanımlar, Külliyat’ın satırları arasında, “Ahiret hemşirelerim, mübarek kâtibeler, kıymetli hemşirelerimiz…” gibi ifadelerle vasıflandırılmıştır.

SIR…

Bediüzzaman kimi zaman Kastamonu Lâhikası’nda ifade ettiği gibi, “Beni sürur gözyaşları ile ağlattı” dediği hanımların Risale-i Nur’a bu sahiplenişinin “sır”rını Emirdağ Lâhikası’nda şöyle açıklar: “Nur’da şefkat esas olmasından, hanımlar o cihette ileridir ve Nurlara ciddî yapışıyorlar. Ben ‘Kardeşlerim’ dediğim zaman, hanım hemşirelerimi kardeşler içinde kast ederim. Bütün mektuplarımda onlar dahi muhataplarımdır.”

Evet, hanımlardaki şefkat kahramanlığı, Risale-i Nur’un dört esasından biri olan şefkatle birleşmekte, hanımlar bu cihetle Nurun fıtrî talebeleri olmaktadır. Nur hakikatleri âdeta onların kalplerine yapışmaktadır.

Hem kendi, hem de hemcinslerimizin iç dünyalarında bu gerçeği müşahede etmek mümkün. Hanımların beraberce Risale-i Nur hakikatlerini paylaştıkları sohbet meclisleri bu hakikatin sayısız örnekleriyle dolu….

Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, İstanbul, 2008, s. 259.
2- Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, İstanbul, 2008, s. 341.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*