Seyda’nın meclisi ve Paris locaları…

Eğer istersen hayâlinle Nurşin karyesindeki Seyda’nın meclisine git, bak. Orada fukarâ kıyâfetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris’e git ve en büyük localarına gir. Göreceksin ki, akrepler insan libâsı giymişler ve ifritler adam sûretini almışlar.

Bu hârika risâle (Hubab), mühim bir “İ’lem”inde medenî mü’min ile medenî kâfirin sûret ve sîret ve zâhir ve bâtın farklarını gâyet beliğ bir tarzda beyân ediyor. Ve neticede bu farkı körlere de göstermek için diyor ki: “Eğer istersen hayâlinle Nurşin karyesindeki Seyda’nın meclisine git, bak. Orada fukarâ kıyâfetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris’e git ve en büyük localarına gir. Göreceksin ki, akrepler insan libâsı giymişler ve ifritler adam sûretini almışlar, ilâ âhir…” diyerek daha başka cihetteki farklarını “Lemeât” ve “Sünûhât”a havâle eder.
Mesnevî-i Nuriye, s. 221, (yeni tanzim, s. 412)
***
İ’lem eyyühe’l-aziz!

Kâfirlerin medeniyetiyle mü’minlerin medeniyeti arasındaki fark:

Birincisi, medeniyet libasını giymiş korkunç bir vahşettir. Zahiri parlıyor, bâtını da yakıyor. Dışı süs, içi pis; sûreti me’nus, sîreti mâkûs bir şeytandır.

İkincisi, bâtını nur, zahiri rahmet; içi muhabbet, dışı uhuvvet; sureti muâvenet, sîreti şefkat, câzibedar bir melektir.

Evet, mü’min olan kimse, imân ve tevhid iktizâsıyla, kâinata bir mehd-i uhuvvet nazarıyla baktığı gibi; bütün mahlûkatı, bilhassa insanları, bilhassa İslâmları birbiriyle bağlayan ip de, ancak uhuvvettir. Çünkü, imân bütün mü’minleri bir babanın cenah-ı şefkati altında yaşayan kardeşler gibi kardeş addediyor.

Küfür ise, öyle bir burudettir ki, kardeşleri bile kardeşlikten çıkarır. Ve bütün eşyada bir nevi ecnebîlik tohumunu ekiyor. Ve herşeyi herşeye düşman yapıyor.

Evet, hamiyet-i milliyelerinde bir uhuvvet varsa da, muvakkattir. Ve ezelî, ebedî iftirak ve firakla muttasıl ve mahduttur. Ama kâfirlerin medeniyetinde görülen mehâsin ve yüksek terakkiyât-ı sanayi, bunlar tamamen medeniyet-i İslâmiyeden, Kur’ân’ın irşâdâtından, edyân-ı semâviyeden in’ikâs ve iktibas edildiği, Lemeât ile Sünûhat eserlerimde istenildiği gibi izah ve ispat edilmiştir. Onlara müracaat et; orada insanların gaflet ettikleri büyük bir hakikat bulacaksın.
Mesnevî-i Nuriye, Hubâb, s. 77,
(yeni tanzim, s. 143)

***
Meclisten biri dedi: “Neden şeriat şu medeniyeti reddeder?”

Dedim: “Çünkü, beş menfi esas üzerine teessüs etmiştir. Nokta-i istinadı kuvvettir. O ise, şe’ni tecavüzdür. Hedef-i kastı menfaattır. O ise, şe’ni tezahumdur. Hayatta düsturu, cidaldir. O ise, şe’ni tenazudur. Kitleler mabeynindeki rabıtası, âhari yutmakla beslenen unsuriyet ve menfî milliyettir. O ise, şe’ni böyle müthiş tesadümdür. Cazibedar hizmeti, hevâ ve hevesi teşcî ve arzularını tatmin ve metalibini teshildir. O heva ise, şe’ni insaniyeti derece-i melekiyeden, dereke-i kelbiyete indirmektir. İnsanın mesh-i mânevîsine sebep olmaktır. Bu medenîlerden çoğu, eğer içi dışına çevrilse, kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayale gelir.
Sünûhat, s. 58, (yeni tanzim, s. 140)

LÛGATÇE:
Hubab: Su üzerinde olan kabarcık. Mesnevî-i Nuriye’de bir risâle adı.
İ’lem: “Bil ki…” manasında “İ’lem” ile başlayan bölümler.
sûret: Görünüş, şekil.
sîret: İç, iç yüz, mânevî durum.
fukarâ: Fakirler.
melik: Hükümdar, padişah, kral.
loca: Masonların toplantı yeri.
libâs: Elbise.
ifrit: Korkunç ve zararlı cin.
mâkûs: Tersine dönmüş.
uhuvvet: Kardeşlik.
muâvenet: Yardımlaşma.
burudet: Soğukluk.
iftirak: Ayrılma, ayrılık.
terakkiyât-ı sanayi: Sanayiyle alâkalı, teknolojik gelişmeler.
edyân-ı semâvîye: Semavî dinler.
in’ikâs: Yansıma.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*