Zina yapmakla veya zinaya yaklaşmakla veya başka bir “kebâir” işlemekle dinen nikâhın gitmesi veya kalması arasında hiçbir ilişki yoktur.
Şirk unsuru taşımadıkça, günahlar nikâhı götürmez.
Günahlar karşısında doğrudan Allah’a dönmeli ve derhal tevbe etmelidir.
Sizi tenzih ederim; fakat beşer olarak genel bir hastalığımız dünya için dünyevî kıstaslar yetmezmiş gibi, âhiret için, günahlar için ve sevaplar için de dünyevî kıstaslarla hareket etme temayülümüzdür.
Oysa İslâm Dini yalnız uhrevî işlerin, sevap ve günah işlerinin değil; dünya işlerinin de uhrevî kıstaslarla ele alınmasını ve değerlendirilmesini bize tavsiye eder.
Bu tavsiye bizim dünyayı bir tarafa bırakmamızı gerektirmez.
Tam tersine dünyayı daha içten ve daha doğru bir perspektiften kavramamıza vesile olur.
Çünkü dünya, âhiretin tarlasıdır.
Dünya, âhiretin nüvesi ve çekirdeğidir.
Dünya, âhiret yolunun ana kavşağıdır.
Dünya, ahirete yükselen merdivenin ilk basamağıdır.
Âhiretse dünyanın aynası ve yansımasıdır.
Dünya ile âhiret arasında görünmez bir sebep-sonuç ilişkisi vardır. Burada eken, orada biçmektedir. Burada yapılan zerrece olumlu veya olumsuz her adımın karşılığını, ahirette lehte veya aleyhte eksiksiz bulmak mümkündür.
O halde dünya işlerinde de kıstaslarımız ahirete ayarlı olmalı, ölçülerimizi ahirete kodlamalıyız. Esasen dünya işlerinde başarının ve verimliliğin sırrı da budur. Dinimizin çalışmayı ve faydalı işler yapmayı ibadet saymaktan muradı, her faydalı adıma âhiret hesabına değer biçmek ve kıymet vermek istemesinden ibarettir. Kötülüklerin “günah” değerleri de, bizim her olumsuz adımda ahireti hesaba katmamızı gündeme getirir.
Binaenaleyh, dünyada bulunuyoruz; ama inanalım-inanmayalım, âhiret hesabına yaşıyoruz.
Varlığımız dünyada; ama bilelim-bilmeyelim, bütün hesaplarımız ahirete dönük işlemekte.
Nüfusumuz dünyada; fakat biz idrak etsek de etmesek de, cüzdanımız ahirete göre şifrelenmiş.
Cüssemiz dünyada; gelin görün ki, biz farkında olsak da olmasak da, duygularımız, hayallerimiz, gönlümüz, ruhumuz ahiretten başkasını istemiyor.
Var sayalım ki, dünya işleri için dünyevî kıstaslar geçerli olsun. Fakat âhirete dönük sevap ve günah değerlerini dünyevî kıstaslar kıskacından sür’atle ve muhakkak kurtarmalıyız.
Eğer zina karşısında sadece nikâhın düşmesi gibi bir ceza, zekât vermeye karşılık yalnız bereketin gelmesi gibi bir mükâfat, duâ ve niyazlarımıza karşı sadece isteklerimize dünyada ulaşmak gibi bir ücret yeterli olsaydı, ahirete ve ebediyete ne lüzum olacaktı ki?
Öyleyse; sevinçlerimizi de, korkularımızı da, bilerek, severek ve inanarak ahirete yönlendirmeliyiz. Günahtan âhiret hesabına korkmalı ve sakınmalıyız. Sevabı da âhiret adına istemeliyiz.
Unutmamalıyız ki, baki ve ebedî âhiret hayatının bütün teşkilâtı, tahsisatı ve levazımatı, fani ve üç beş günlük dünya hayatında tedarik edilecektir. Dünyayı bu cihetten ihmal edersek, ahirette-–maazallah—perişan oluruz.
Bediüzzaman diyor ki:
“Gayet câ-yı hayret bir haldir ki, âlem-i bekanın—nass-ı hadisle—sinek kanadı kadar bir nuru, ebedî olduğu için, bir insanın müddet-i ömründe dünyadan aldığı lezzet ve nimete mukabil geldiği halde, bazı biçare insanlar, bir sinek kanadı kadar bu fâni dünyanın lezzetini, o baki âlemin bu fâni dünyasına değer lezzetlerine tercih edip şeytanın arkasında gider.” 1
Vahim olan budur.
Dünyada nikâh gitse ne olacak? Bir daha evlenirsin; olur biter!
Ya Allah’ın rızası giderse; bunun vahim sonucuna nasıl katlanacağız?
Bundandır ki Peygamber Efendimiz (asm), “Bana Cennet ve Cehennem arz olundu. Bu günkü gibi hayırda bulunan faydayı, şerde bulunan zararı görmemiştim. Şayet siz benim bildiğimi bilmiş olsaydınız, az güler, çok ağlardınız.” buyurdu da, Ashab-ı Kiram (ra) yüzlerini kapayarak ağladılar. 2
Bir diğer rivayette Peygamber Efendimiz (asm), “Allah’a and olsun ki, şayet siz benim bildiğimi bilmiş olsaydınız, az güler, çok ağlardınız. Yataklarınız üzerinde kendi kadınlarınızla eğlenip tad alamazdınız. Yüksek sesle Allah’a yalvararak yollara dökülür, dağlara çıkardınız.” buyurmuştur. 3
Kur’ân gaybî ve yakın gelecek haberleriyle dolu değil mi? “Kıyamet yaklaştıkça yaklaştı. Onu Allah’tan başka ortaya koyacak yoktur. Bu söze şaşıyor musunuz? Gülüyorsunuz, ağlamıyorsunuz! Oyalanıp durmaktasınız!” 4
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 81.
2- Riyâzu’s-Sâlihîn, 400.
3- a.g.e., 405.
4- Necm Sûresi, 53/57-61.
Benzer konuda makaleler:
- Dünyayı sevelim; ama…
- Dünyayı dine tercih rejimi
- Bir şem’a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez!
- Cenneti isteriz; ama dâvâ edemeyiz
- Küçük günahlar daha mı tehlikeli?
- Şimdi muhasebe vakti
- Dünyayı en az zararla geçmek…
- Bir ceza, bin hikmet
- Âhiret fedâ edilir mi?
- Günahlar nasıl yanar?
1963 Mersin Gülnar doğumlu olan Süleyman Kösmene, ilköğrenimini doğduğu köy olan Yarmasu köyünde yaptı. 1981 Mersin İmam-Hatip Lisesi; 1986 Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. Milli Eğitimin çeşitli kademelerinde öğretmenlik ve idarecilik yaptı. Yeni Asya Gazetesi Fıkıh Günlüğü köşesinde günlük yazılar yazmakta olan yazarımız, İstanbul’da yayın yapan Bizim Radyo’da ve EuroNur.tv’de programlar yapmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.
İlk yorum yapan olun