Üstad ile hayalî bir söyleşi

alt
Küfür kara cübbesi ile kendi tahtına kurulmuş oturuyorken, insanlar karanlık bir kara deliğin, bir girdabın içerisine alınanlar gibi alınmaya ve âtî çok karanlık bir renge boyanmaya çalışılıyorken bir adam ortalığı karıştırarak bu planları bozmuştu! Bu insan, dinsizlik tabusunu yıkmış ve çatlakların arasından ışıklarını karanlığın içerisine sızdırmıştı. Sızan ışıklar büyük bir yarık oluşturmuş, yarıklar duvarı çatırdatmış, çatırtılar da bu günümüzün aydınlığının yolunu açmıştı…

Üstad Bediüzzaman yaşasa idi, herkes, her kesimden insan onunla hiç şüphesiz bir söyleşi yapmak isteyecek ve o yine aynı tarzı ile karşımızda olacaktı. Şüphesiz, o en ücra yerlerden bile çağrılacak ve oralara da kandilini bırakıp gidecekti. Şimdi düşünüyordum da, bize verdiği öğütleri ile bir söyleşi okumak istemez misiniz?

Kendinizi nasıl ifade ediyorsunuz Üstadım?

“Beni skolâstik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar. Ben, bütün müsbet ilimlerle, asr-ı hâzır fen ve felsefesiyle meşgul oldum. Bu hususta en derin meseleleri hallettim. Hatta bu hususta da bazı eserler telif eyledim. Fakat ben öyle mantık oyunları bilmiyorum, felsefe düzenbazlıklarına da kulak vermem. Ben, cemiyetin iç hayatını, manevî varlığını, vicdan ve imanını terennüm ediyorum, yalnız Kur’ân’ın tesis ettiği Tevhid ve iman esası üzerinde işliyorum ki; İslâm cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur”*

Sarsılmaz bir ciddiyetiniz ve küfür karşısında eğilmez bir tavrınız var…

“Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim; karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor, içinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış, ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!”*

İmanı hayatının birinci maddesi yapmış biri olarak bunun karşılığını hiçbir zaman beklemediniz değil mi?

“Cemiyetin iman selâmeti yolunda ahiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistan olur.”*

Hayatınızı kısaca özetlemek isterseniz…

“Benim bütün hayatım zahmet ve meşakkatle, felâket ve musîbetle geçti. Cemiyetin imanı, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamı feda ettim; helâl olsun. Onlara bedduâ bile etmiyorum. Çünkü bu sayede Risâle-i Nur, hiç olmazsa birkaç yüz bin, yahut birkaç milyon kişinin—adedini de bilmiyorum ya, öyle diyorlar. Afyon Savcısı beş yüz bin demişti. Belki daha ziyade—imanını kurtarmaya vesile oldu. Ölmekle, yalnız kendimi kurtaracaktım, fakat hayatta kalıp da zahmet ve meşakkatlere tahammül ile bu kadar imanın kurtulmasına hizmet ettim. Allah’a bin kere hamd olsun.”*

İslâmın ve Müslümanların geleceği…

“Ümitvar olunuz; şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada, İslâm’ın sadası olacaktır!”**
***
Evet, Üstadımız dünyaya gözlerini nurlara açtı, herkes her yerde bu eserleri inceliyor, okuyor, anlatıyor. Büyük bir dâvâsı olan Bediüzzaman Said Nursî’nin, iman ile yeşererek insanlığa attığı tohumlar bugün ağaçlandı ve her yere kök salıyor. Büyük bir hayal ile yola çıkan Üstad ve arkadaşları bu gün inşaallah cennetin en güzel yerinden Peygamber Efendimiz (asm) ile İslâm ümmetini seyrediyor ve bizler ile gurur duyuyorlardır. Keşke bu söyleşiyi gerçekten yapabilme fırsatımız olsa idi. Ama büyük bir tesellimiz, eserlerinde Üstad ile konuşabiliyormuşuz gibi hissedebilmemizdir. Allah daima Üstad ve talebelerinden razı olsun inşallah.

Dipnotlar:
* Tarihçe-i Hayat, 8. Kısım.
** Tarihçe-i Hayat, 1. Kısım.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*