
Yalnız biri gör; başkalar her vakit görünmüyorlar, zevâl perdesinde saklanıyorlar. Biri bil; mârifetine yardım etmeyen başka bilmekler faydasızdır. Biri söyle; Ona âit olmayan sözler, mâlâyânî sayılabilir.
Evet, masnuâtta hiçbir eser yok ki, çok mânâlı bir lâfz-ı mücessem olmasın, Sâni-i Zülcelâl’in çok esmâsını okutturmasın. Mâdem şu masnuât elfâzdır, kelimât-ı kudrettir; mânâlarını oku, kalbine koy. Mânâsız kalan elfâzı, bilâpervâ zevâlin havasına at, arkalarından alâkadarâne bakıp meşgul olma.
İşte, zâhirperest ve sermâyesi âfâkî mâlûmâttan ibâret olan akl-ı dünyevî böyle silsile-i efkârı, hiçe ve ademe incirâr ettiğinden, hayretinden ve haybetinden me’yusâne feryad ediyor, hakikate giden bir doğru yol arıyor. Mâdem ufûl edenlerden ve zevâl bulanlardan ruh elini çekti, kalb dahi mecâzî mahbublardan vazgeçti, vicdan dahi fânîlerden yüzünü çevirdi; sen dahi bîçare nefsim, İbrâhimvârî, “Lâ ühıbbü’l-âfilîn” [Batıp gidenleri sevmem] gıyâsını çek, kurtul.Fıtratı aşkla yoğrulmuş gibi sermest-i câm-ı aşk olan Mevlânâ Câmi, kesretten vahdete yüzleri çevirmek için, bak ne güzel söylemiş. Yani, yalnız biri iste; başkaları istenmeye değmiyor. Biri çağır; başkaları imdada gelmiyor. Biri talep et; başkaları lâyık değiller. Biri gör; başkalar her vakit görünmüyorlar, zevâl perdesinde saklanıyorlar. Biri bil; mârifetine yardım etmeyen başka bilmekler faydasızdır. Biri söyle; O′na âit olmayan sözler, mâlâyânî sayılabilir.
Evet Câmi, pek doğru söyledin. Hakikî mahbub, hakikî matlûb, hakikî maksud, hakikî ma’bud, yalnız O′dur.
Çünkü, bu âlem bütün mevcudâtıyla, muhtelif dilleriyle ayrı ayrı nağamâtıyla zikr-i İlâhînin halka-i kübrâsında beraber “Lâ ilâhe illâ Hû” der, Vahdâniyete şehâdet eder. Lâ ühıbbü’l-âfilîn’in açtığı yaraya merhem sürüyor ve alâkayı kestiği mecâzî mahbublara bedel, bir Mahbub-u Lâyezâlîyi gösteriyor.
Sözler, 17. Söz, s. 348
LÛGATÇE:
gıyâs: Yardımcı, medetkâr.
incirâr: Çekilip uzanma, çekilme, bir neticeye doğru çekilerek sona erme.
ufûl: Batmak.
sermest-i câm-ı aşk: Aşk kadehiyle başı dönen; Allah aşkıyla kendinden geçen.
Mahbub-u Lâyezâlî: Hiçbir zaman ayrılığın olmadığı, gerçek sevmeye lâyık olan Cenâb-ı Hak.
Benzer konuda makaleler:
- Yalnız “Bir”i çağır; başkaları imdada gelmiyor
- Mü’min, kardeşinin fenalığı için yalnız acır
- Mevlâna (Abdurrahman) Câmî (1414-1492)
- Hakikî zevk ve saadet yalnız imandadır
- Fânîyim, fânî olanı istemem; neyleyeyim?
- Risâlelerin üslûp elbisesi biçilmez ve kesilmez
- Demek bir mahkeme-i kübrâ var
- Beşeri dünyevî ve uhrevî saadete sevk edecek, yalnız İslâmiyettir
- Bir Mahkeme-i Kübrâ var!
- Bir Mahkeme-i Kübrâ var!

Kur’an’ı çağa tefsir ederek, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, bu dünyadaki vazifem nedir?” sorularına cevaplar sunan, “iman-ı tahkiki”, “ahlâk” ve “istikamet” rehberi Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi.
İlk yorum yapan olun