Zübeyir’den Sungur’a

Merhum Sungur Ağabeyin vefatından sonra pek çok yazı yazıldı ve hatıraları anlatıldı.

Daha uzun yıllar devam edecek gibi. Hayatını nura vakfetmiş birisinin hizmetleri anlatılmakla bitmez. Tıpkı Re’fetler, Zübeyirler, Tahirîler, Hulûsîler, Birinciler… gibi. Çünkü onların hizmetleri bâkî idi, şahısları fânî olsa da. Her biri ayrı bir güzelliğe ve özelliğe sahipler.

Sungur Ağabeyin cenaze namazını kılmak bize de nasip oldu. O gün Fatih ve Eyüp Sultan’daki muhteşem kalabalığı görünce çok duygulandım. Hayatımda cenaze namazı kılarken ilk defa böyle heyecanlandığımı hatırlıyorum. Fatih Camii’nden Eyüp Sultan’a özel arabayla gittik. Ama akşam ezanı okunurken ulaşmak mümkün olabildi. Yolda pek çok insanın da yürüyerek/koşarak gittiğini gördük. Bazıları bizden önce Eyüp Sultan’a ulaşmışlardı. Trafiğin yoğunluğunu artık siz tahmin edin. Akşam namazını cami avlusu dışında kılıp defin alanına zor çıktık. Kalabalık hâlâ devam ediyordu. Ertesi gün dediklerine göre sabaha kadar ziyaretler devam etmiş. Cemaate yetişemeyen Nur talebelerinin boş buldukları yerlerde cemaatle akşam kılmaları görülmeğe değerdi.

Yatsı ezanı okunurken Eyüp Sultan’dan ayrılıp Ankara yolunu tuttuk. Yatsı namazını yol üzerinde bir tesiste kılmayı niyet ettik. İlk durduğumuz yerde abdest alma ve namaz kılma sırası vardı. Biraz daha gidip tenha bir yer buluruz düşüncesiyle tekrar yola çıktık. İkinci durduğumuz yer ise daha kalabalıktı. Yatsı namazını cemaatle kılıp Ankara’ya ulaştığımızda gecenin yarısı çoktan geçmişti.

O güne kadar Fatih Camii’nde pek çok kimsenin cenaze namazı kılınmıştı. Ama Sungur Ağabeyinki bana çok farklı gelmişti. Bir an gözümün önüne 2 Nisan 1971 tarihinde vefat eden ve cenaze namazı yine Fatih Camii’nde kılınan Zübeyir Ağabey geldi. O cenaze namazına katılamadığıma çok üzülmüştüm. Cenaze namazını kılan on binlerce Nur talebesi Fatih Camii’nden Eyüp Sultan kabristanına uzanmıştı.

Arşivimdeki İttihad Gazetelerini açtım. 13 Nisan 1971 tarihli 180. sayısı Zübeyir Ağabeye ayrılmıştı. Baş sayfada büyük harflerle Bediüzzaman’ın “Ölüm idam değil, ehl-i iman için vazifeden terhistir.” sözüne yer verilmişti. Tabut başında çekilmiş fotoğraf, adeta “Ehl-i imanın dünyadan gitmesiyle, semavat ve zemin onların üstünde ağlıyor.” hakikatini tefsir ediyordu. Öyle ya, rahmet yüklü bulutlar Zübeyir Ağabeyin mübarek tabutu üzerine damla damla göz yaşı dökerek ağlıyordu.

Gazetenin orta sayfalarına cenaze namazıyla ilgili fotoğraflar konulmuştu. İkinci sayfada ise Mustafa Sungur Ağabeyin, “Büyük Mücahid” başlıklı yazısı yer alıyordu. Yazının konusu Zübeyir Ağabeydi. 1971 yılını hatırlayanlar dehşetli olayların yaşandığını bilirler. Zübeyir Ağabey vefatıyla adeta bir paratoner gibi o yıllardaki dehşetli olaylara kendini siper etmişti. Hattâ, o yıla Risale-i Nur’da Felâk Suresi’nin tefsiri yapılırken şöyle işaret ediliyordu:

“Milâdî bin dokuz yüz yetmiş bir (1971) olur. O tarihte dehşetli bir şerden haber verir. Yirmi sene sonra, şimdiki tohumların mahsulü ıslâh olmazsa, elbette tokatları dehşetli olacak.” (Geniş bilgi için bakınız: Şuâlar, s.417-422)

Sungur Ağabey, yazısında bir hatırasına yer veriyordu. Bir zaman Isparta’da diğer Nur talebeleriyle birlikte Üstadın derslerine katılmışlardı. Konu Kur’ân hizmetine sadakat ve Allah’a güvenmekti. Merhum, Bediüzzaman’ın şu sözlerini nakleder:

“İngiliz, Fransız, Rusya üçü ittifak ederek Londra’da toplansalar ve karar verseler ki: ‘Bu Said Nursî Anadolu’da bizim mesleğimizin revacına meydan vermiyor. Dini ortadan kaldırmak davamızı, eserleriyle kırıp esasından bozuyor. Ne yapıp yapmalıyız, bu Said’in vücudunu ortadan kaldırmalıyız.’ diye karar verip ve benim de şimdi Isparta’da olduğumu katî haber alarak bulunduğum bu evi bombalamak için tayyarelerini buraya doğru gönderseler, ben de şimdi katî haber alsam ki geliyorlar. (Bu esnada Üstad bacak bacak üstüne atıp) ‘Zübeyir, bana bir kahve yap!’ diyeceğim, onları burada bekleyeceğim.”

Zübeyir Ağabey, ölünceye kadar sadakat ve feragat dersini vermişti. Kahraman bir ruha sahipti. Sungur Ağabeyin deyişiyle, “evi, ocağı, dostu, arkadaşı, sevinci, eğlencesi, hep nur-u Kur’ân hakikatleri, dersleri olmuştur.” Manevî şehit hükmünde ahirete irtihal etmişti.

Zübeyir Ağabeyden 41 yıl sonra vefat eden Sungur Ağabey de aynı yolun yolcusu olarak vefat etmişti. Onun şahitleri cenaze namazına katılan veya çok arzu edip katılamayan yüz binlerce, belki milyonlarca Nur talebeleridir.

Biz de Cenab-ı Erhamürrâhimîn’den, Bediüzzaman Hazretleri başta olmak üzere Sungur Ağabeye ve vefat eden bütün Nur talebelerine Nur’un okunan ve yazılan harfleri sayısınca ruhlarına rahmetler yağmasını niyaz ediyor; bütün ehl-i iman kardeşlerine Kur’ân hizmetinde hikmete uygun gayret ve başarılar diliyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*