Abdülkadir Badıllı:Bediüzzaman tevhidi anlattı

Abdülkadir Badıllı Ağabey ile çalışma odasında, kitapların sıcaklığı arasında ve Bediüzzaman’dan bol bol hatıraların yer aldığı bir mekânda geçen sohbetimizi sizlerle de paylaşmak istedik. Mülakattan sonra kendisinden ricada bulunarak Üstadın muhtelif eşyalarının bulunduğu odayı ziyaret etme şerefine de nail olduk. Üstad Hazretlerinin son günlerine dek kullandığı tüm eşya, araç ve gereçleri mevcut… Hâlâ bozulmamış, tap taze görünümlü kurabiyeleri dahil.

 

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1936’da Urfa merkeze bağlı Akziyaret nahiyesi Şeyh Zeliha Köyünde doğdum. O zamanda köyümüzde okul yoktu. Sadece Şanlıurfa merkezinde vardı. Bizim imkânlarımız olmadığı için kendi kendime okuma yazma öğrenerek Osmanlıca kitaplar okuyordum. Köy hocalarından Kur’ân, ilmihal ve tecvid gibi dinî konuları da öğrenmiştim.

Daha sonra Üstadın Urfa’ya gönderdiği talebelerinden Abdullah Yeğin Ağabey ve Hüsnü Bayram Ağabeyle görüştüm. 1953 yılında Üstadın ziyaretine gittim ve duâsını alarak Abdullah Yeğin Ağabeylerin yanında Rıdvaniye Camii medresesinde 7 yıl beraber kaldım.

Risâle-i Nurla ilgili çalışmalarınızdan söz eder misiniz?

Çalışmalarım çok oldu. Meselâ, Risâle-i Nur’un kudsî kaynaklarını, Risâle-i Nur’da geçen hadis ve âyetleri, kelâm-ı kibar tabir edilen meşhur sözleri, Üstadın 3 ciltlik hayatını yazdım. Bunları yazarken Üstad’la ilgili yayınlanan belge ve vesikalardan istifade ettim. Üstadın Arapça Mesnevî’sini ve İşârâtü’l-İ’câz’ını tercüme ettim. Bunlara benzer büyüklü küçüklü kitaplar oldu. Yeni Asya baskılı İslâm Kardeşliği İçinde Türk-Kürt İlişkisi kitabı üzerinde çalışmalarım oldu…

Şu anda “Risâle-i Nur’da Cuma Hutbeleri” adı altında bir çalışmam var.

Üstad gençlere en çok neyi tavsiye ederdi?

Üstad gençlere yönelik “Gençlik Rehberi”ni neşretti. Gençlere, Allah’ın varlığını, birliğini ve âhirete inanma konularını anlatırdı. Vatana-millete faydalı olması, anasına babasına ve akrabasına itaat etmesi için sürekli gençlerle alâkadar olurdu.

Günümüz gençliği ile sizin gençliğinizi kıyasladığımızda nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?

Her genç biraz heyecanlıdır. Hissiyatına mağluptur. Her şeyde aklıyla hareket eden bir durumda değildir. Tabiî benim gençliğim de diğer gençlik gibidir. Evvela taşkın vaziyetler olmuştur. Nurları okumaya başlayınca hisler yerini akla danışmaya bırakıyor. Allah’ıma binlerce şükür olsun, bize Üstadı ve Risâle-i Nurları gönderdi ki bizi büyük günahlardan, kötü işlerden, zararlı işlerden muhafaza etti…

Üstadın Avrupa’ya bakış açısı nasıldı?

Üstad Avrupa ile aramızdaki münakaşaları ortadan kaldırmayı her zaman arzu etmiştir. Kendisi o zaman Papa’ya kitap göndermiş, daha sonra İstanbul’da Fener Patriği ile görüşmüş, tevhidi etraflıca anlatmış.

Avrupa Birliği evvelâ dinî bir buluşma, birleşme değildir. Gümrük Birliği, Ticaret Birliği meseleleridir.

Avrupa ile iç içe olunursa bilgili, akıllı Müslümanlar dini Risâle-i Nur ışığında iyi anlatırlarsa, o zaman Avrupa zaten kendisi teslim olacaktır.

Avrupa’nın demokrasi noktasında bizlere büyük faydası olacaktır. Zira 1946’dan bu zamana kadar Türkiye’de demokrasi anlayışı sadece lâfta kalmıştır. Hakikî mânâda demokrasiden söz edilemez. İnşallah Avrupa’ya girdiğimizde gerçek manada demokrasi ruhunu yaşarız.

Dinlerarası diyalog ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyim?

Hıristiyanlığı ve Yahudiliği İslâmiyet’le aynı kefeye koymak doğru değildir. Ama niyet tebliğ ise meşrudur. Meselâ Üstad Papa’ya Peygamberimizi (asm) anlatan ve Kur’ân-ı Kerim’in mucize olduğunu ispat eden bir kitap göndermiştir. Buna karşılık Papa cevap vererek teşekkürlerini sunuyor. Üstad 1953 yılında Fener Patriğiyle görüşürken kendisine “Peygambere inanıyor musun, Allah’ı bir biliyor musun?” dediğinde, Patrik bildiğini ancak diğer papazların hepsinin farklı görüşte olduğunu açıklamıştır. Diyalog bu anlamda olmalıdır.

Risale-i Nurları daha açık anlamak için sadeleşmesi hususunda muhtelif yorumlar yapıldı. Bu konuda sizin fikriniz ne?

Risale-i Nur’un yazıldığı dil İslâm dilidir. “Daha kolay ve anlaşılır bir şekilde yazılsaydı daha iyi olurdu…” şeklinde beyanda bulunanlar aslında Risale-i Nurları gerçek mânâda okumuyorlar. Okumuş olsalardı Risâle-i Nurların her okunuşunda ayrı bir mânâ, ayrı bir his uyandırdığını göreceklerdi. Ama eğer sadeleştirilip herhangi bir kitap seviyesine getirilseydi bir kere okunup tozlu rafların arasına atılacaktı. Milyonlarca genç kendi üslûbuyla okuyarak anlıyor. Risale-i Nurları bir kere okudu mu o­ndaki iman lezzetinden ayrılamıyor ve sürekli okuma hissinde oluyor. Risale-i Nur gölgesi altında kendini daha güvende hissediyor. Milyonlarca gencimiz dünyanın her yerinde okunan risaleler sayesinde kendilerini muhafaza ediyorlar.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*