Afyon zindanlarından hizmet diyarlarına giden yol

Geçen hafta Afyon Kocatepe Üniversitesi ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversitesinden gelen kırka yakın üniversiteli kardeşimizle eskiden “Afyon” olarak bildiğimiz, fakat resmî yeni ismiyle Afyonkarahisar olan ilimizde “Kış Risâle-i Nur Okuma Programı”ndaydık. Afyonkarahisar, Anadolu coğrafyasının; özellikle karayolu güzergâhında bir birleşme ve buluşma noktası olan mazbut ve muhafazakâr bir ilimizdir.

İlçeleri Emirdağ ve Bolvadin başta olmak üzere, Nur hizmetlerinde ve tarihinde önemli bir yeri vardır. Özellikle de “Yeni Asya meşreb ve mesleğindeki” hizmet tarzı da birçok il ve ilçeye örnek olacak tarzdadır. Sebebi ise burada mütesanid, sistemli, gayretli bir hizmet tarzının yerleşmiş olmasıdır. Buradaki en önemli unsur ise, yetmişli yıllardan beri haftalık yapılan ve hiç terk edilmeyen “meşveret sisteminin” makine gibi işlemesi ve devam ettirilmesidir. Mülk olan üç-dört dershanesi ve dört katlı da maddî ve manevî atmosferi çok sıcak olan güzel bir vakıf binaları vardır.

Haftalık meşveretlerini hiç aksatmayan Afyonkarahisarlı dostlarımızın sistemli ve metodlu çalışmalarının neticesidir ki, şahs-ı maneviye olan bağlılıkları ve “umumî meşveret kararlarında” da hiç tereddütsüz ve itirazsız bir uyum ve uygulamaları mevcuttur. Özellikle “talebe hizmetlerinde” büyük bir ciddiyet ve samimî ve kesintisiz bir gayret vardır. Bundan dolayıdır ki buradan mezun olan kardeşlerimiz gittikleri yerlerde cemaate ve şahs-ı maneviye, neşriyata ve meşverete uyumdan, bağlılıktan asla taviz vermeden aktif bir hizmet elemanı konumunu devamlı muhafaza etmişler ve etmektedirler. Bundan dolayıdır ki benim hafızamda; Afyon, eşittir “hizmet ve sistemdir.” Samimiyet ve gayrettir. Hizmet ve aksiyonerliktir. Gençliğe, emekliye, esnafa, dâvâya sahip çıkmaktır.

Hiç şüphe yok ki “Afyon” ili denince, Risâle-i Nur dâvâsıyla irtibatı ve meşguliyeti olanların hafıza ve hatıralarında ayrı bir yer, tesir ve olaylar zinciri canlanır.

Çünkü Afyon denince Risâle-i Nur Talebelerinin aklına 1944’lerde başlayan ve Bediüzzaman ve Risâle-i Nur dâvâsıyla, talebelerine yapılan bir “işkence, zulüm ve istibdat” devri akıllara gelir. Tarihe bir kara leke olarak düşen ve tarihin en önemli sivil hareketlerinden olan Risâle-i Nur Hareketine karşı yapılan bir karanlık ve zulmün icra edildiği bir yerdir Afyon ilimiz. Fakat aynı zamanda “Çalışkanlar Hanedanı” ile Zübeyir Gündüzalp gerçeğinin de öne çıktığı, bayraklaştığı bir mekândır.

Evet, gaddarlığın sembolleştiği zindanın bulunduğu mekân olarak akıllardadır.
Sürgün yeridir.
Hapishane ve zindan olarak bilinir.
İşkence demektir.
Baskı demektir.
Diktatörlük demektir.
İftira demektir.
İtham demektir.
Tarassud (göz hapsi) demektir.

Haziran 1944 yılında verilen berâet kararı neticesi olarak, Üstad, Ankara’dan bir emirle iki ay sonra, Ağustos ayında Afyon vilâyetinin Emirdağ kazasında nefyedilmesiyle bu menfî olaylar zincir başlamıştır. Bu hal beş seneye yakın böylece devam eder.

Emirdağ ilçesinde pencere ve kapısından ayrılmayan dessas göz ve kulaklar vardır. Denizli hapsinin bir aylık sıkıntısı, bâzan bir günde Emirdağ’ında çektirilir. Nurların intişârına ve hizmet-i îmâniyeye set çekemeyen gizli dinsizlik komitelerinin akıl almaz oyun ve plânlarının tatbik edildiği yerdir, Emirdağ ilçesi ve Afyon ili.

I. Dünya Savaşı yıllarında esir düştüğünde Rus kumandanın ona serbestiyet vermesine rağmen, kendi vatanında ve bu mübârek ve muazzez millet-i İslâm için herşeyini fedâ eden Bediüzzaman’ın bayram ziyâretine gelenler dahi, resmî memurlar tarafından ziyâretten menedilmiştir.
Aslında zındıka komitelerinin, hükümeti, devleti ve bütün kurumlarıyla resmîyeti iğfal ve âlet ederek, millete ve maneviyata ters düşürdüğü bir zulüm alanı olmuştur Afyonkarahisar.

Fakat bu tür hak, adalet ve insanlık dışı, işkence, zulüm, baskı, tehdit, iftiraya karşı; vicdan ve kalbini kaybetmeyen Müslüman Milletimizden kendine yakışır bir tepki ve sivil direniş gelmiştir. Bunun en net tezahürü Emirdağ halkının bağrından çıkan “Çalışkanlar hânedânıdır!” Bu “Çalışkanlar Hanedanı” vefakârlığın, manevî değerlere bağlılığın, cesaretin, şecaatin, kahramanlığın sahipliğini ve bayraktarlığın en şahane örnekliğini yapmıştır. Ve bu mübarek aileyi öne çıkarmıştır.

Bediüzzaman’ı hayattan bıktıranlar, sabır ve tahammülünü zorlayanlar, konuşturmayanlar, kabir eline geçmediği için hapsi ona tercih ettirmeyi göze aldıranlar, ettikleri muâmeleyi bekleye dursunlar; onu takip edenler konuşmaya, okumaya, yazmaya, tamir ve irşad faaliyet ve hizmetlerine yurt sathında ve kâinat çapında devam ediyorlar.

Çünkü onlar biliyorlar ve inanıyorlar ki: “Risâle-i Nur’la mübareze edilmez, o mağlûp olmaz. Yirmi senedir en muannid filozofları susturuyor, iman hakikatlerini güneş gibi gösteriyor. Bu memlekette hükmeden, onun kuvvetinden istifade etmek gerektir.” (Şuâlar, 14. Şuâ, s. 329-30)

Biz de bu hakikatleri bire bir yaşamak için gerçekten “Nur”a sarıldık. Okuduk, tefekkür ettik, müzakere ettik. Huşu içeresinde ibadetlerimizi Îlâhî emre uygun yapma gayreti içeresinde olduk. Özellikle “tesbihatlarımızı” aslına uygun ve kalp, ruh, his dünyamızda tesir edip, tefekkür ve huşu içerisinde yapma gayreti içerisinde olduk. “Afyon ve Emirdağ”da mazlûm insanlara 1940’larda yapılan o gaddarane muamelelere karşı hep birlikte intikamımızı, küfürle, hakaretle, kin ve nefretle değil; Kur’ân’ı, Cevşen’i, Tesbihat’ı, Hizbü’l-Kur’ân’ı ve en çok da manevî Kur’ân tefsiri olan Risâle-i Nur’u okuyarak, hakka teslim olarak, yorumlayarak, ders çıkararak ve ibret alarak ifa etmeye çalıştık.  

Üniversiteli kardeşlerimizle ve Afyon’daki her kademeden yerli halk temsilcileriyle bu zahmetlerin rahmete çevrilen ve nuranîleşen bir hoş nesîmini yaşadık ve kokladık. Eksi 25 derecelere varan 40 cm kar ve buzun içerisinde Afyon’un genç Saidleri ve Saideleriyle, çalışanlarıyla, emeklisiyle, esnafıyla bu Nurlu ve saadetli yolun ışık saçan bahtiyar iklim ve diyarlarında gezdik.

“İnşaallah Afyon’da dahi Hasan Feyzi’ler çıkacaklar. Afyon, Denizli’den geri kalmayacak, zahmetimizi rahmete çevirecek.” (Şuâlar, 14. Şuâ, s. 454) tesbit ve duâsına uymaya ve yeni Hasan Feyzilere ufuk açmaya bir hafta boyunca birlikte gayret gösterdik elhamdülillah.

Bu milletin ve bu vatanın menfaatine bir ordu kadar hizmeti ve bereketi bulunan Risâle-i Nur, artık serbestçe okunuyorsa, burada Bediüzzaman ve talebelerinin bu müsbet düşünce ve hizmetlerinin olduğuna inançla katkıda bulunmayı tercih ettik.

Bediüzzaman’ın bu ülkeye ve insanlığa getirdiği “irşad” hareketi ve manevî cihad bütün tesiriyle devam ediyor elhamdülillah. O zamanlar hapisteki bâzı cânileri koyun gibi eden bu nurlu yol, tarz ve metod, şimdilerde felsefe, materyalizm, komünizim, kapitalizm, faşizm gibi arzî cereyanları dize getirmeye devam ediyor.

“Görünüşte zararlı gibi görünen şeyler, çoğu zaman hakîkatte nîmet olabiliyor. İman hizmeti uğrunda başa gelenlere katlanmak hayırdır. Bizler hizmetle mükellefiz. Dâimâ inâyet altındayız. Ölsek şehidiz, kalırsak Kur’ân’ın hizmetkârıyız. Devamlı Risâle-i Nur’un hizmetindeyiz!” anlayışıyla yaşayıp, hemhâl olmaya çalıştık.

Çünkü bu yolun, “arşı ferş ile bağlamış bir zincir, bir hablullah” olan Kur’ân yolu olduğuna inanan; Kur’ân’ın câzibe-i umumiyeden ziyade zemini muhafaza ettiğine itikat eden; onun bu zamanda hakikî ve kuvvetli bir tefsirinin Risâle-i Nur olduğuna gönülden bağlı bir şahs-ı manevî hakikati var.

İşte, bu asırda, bu vatanda, bu millete ve insanlığa seksen seneden beri tesirini göstermiş büyük bir nimet-i İlâhiye ve sönmez bir mucize-i Kur’âniye olan Risâle-i Nur’a bağlı, onu kabullenen, onu okuyup, anlayıp, yaşayarak neşretmeyi hayatının gayesi bilen bir Nur Cemaati var. Afyon medresesinde orada bulunan bütün Afyon halkının temsilcileri ve Çanakkale Üniversitesi’nden gelen samimî, mütesanit, gayretli, uyumlu ve istekli bir grupla bu zevki birlikte yaşadık, Rabbimize sonsuz şükürler olsun.

Zindandan bostan-ı cinâna giden yolu bize lütfeden Rabbimize şükürler olsun. Tarihe şanlı geçen Bediüzzaman ve talebelerine binler tebrik ve duâlar olsun. O zulmü yapan zalimleri da biz adaletin ve mülkün hakikî sahibine havale ediyoruz. O her şeyin ve herkesin hesabını en iyi görendir.
Beni bu program için Afyonkarahisar’a dâvet eden Afyonkarahisar Meşveret heyetine, orada bize her türlü yardım, destek ve fedakârlığı gösteren hizmet erlerine, esnaflara, emeklilere, çalışanlara, abla ve bacılara ve bir dönemin yorgunluğu ve stresine karşı bu programa katılıp gece gündüz demeden gayret ve dikkatle Nur deryasına dalan ve istikbaldeki hizmetlerimiz için çok değerli düstur ve prensipleri gönül ve kalp dünyalarına depolayan genç, dinamik ve enerjik üniversiteli bütün kardeşlerime şahsım, şahs-ı manevî ve grubumuz adına teşekkürlerimi sunuyorum. Duâlar ederek duâlarını bekliyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*