Ak Cami’den Ulu Cami’ye

Bursa Yeni Asya Derneği’nin tertip ettiği “Bediüzzaman Mevlidi”, Bediüzzaman’ı anmak ve anlamak için yeni bir vesile teşkil etmişti. Bu vesile ile bir araya gelen binlerce Nur sevdalısı, güzel bir bahar günü Ulu Cami’ye akın ediyordu. Aynı gaye, aynı duâ, aynı dilek için bir araya gelen inananlar hasretle kucaklaşırken, sadece bedenler değil, kalpler ve gönüller de kucaklaşıyordu.

Ulu Cami’deki kalabalığı görünce, Üstad Hazretlerinin çileli Barla hayatı aklıma geldi. Bütün ömrünü iman dâvâsına adamış, insanların imanlarını kurtarmak için dünyasını da, ahiretini de feda etmiş bir Allah dostunun, Barla’daki küçük mescidine bile müdahale edilmiş ve orada ibadet etmesine izin verilmemişti. “Mescidimize iki defa taarruz edildi, âhirki defada kapadılar. Ondan iki veya üç sene mukaddem, yine mübârek bir misâfirin gelmesiyle, gâyet vahşiyâne ve zalimâne tecavüz edildiği için, her taraftan benden sual edildi.” (Mektubat, s. 853)

O günlerde Bediüzzaman’ı camiye bile sığdırmıyorlardı, ama bugün Bediüzzaman büyük şehirlerin en büyük camilerine bile sığmıyor. Artık Bediüzzaman, talebelerini ve misafirlerini en büyük camilerde, en ihtişamlı kültür saraylarında, en büyük kongre merkezlerinde ağırlıyor.

O gün de Bursa’nın Ulu Camii, Bediüzzaman’ın misafirlerine ev sahipliği yapıyordu. Ulu Cami’nin içinde olduğu gibi, dışında ve camiye açılan sokaklarda bile insan kalabalıkları vardı. Bastonuna tutunarak gelen dedelerden tutun da, bebek arabaları içindeki bebelere kadar her yaşta insan, onu anmak ve anlamak için Ulu Cami’ye akın etmişlerdi.

Ulu Cami’de Bediüzzaman Hazretlerini anan ve onun ruhuna duâları ile manevî hediyeler yollayanlar, sadece oradaki insanlardan ibaret değildi. Eserlerinde “Sâni-i Zülcelâl’in eserleri” olarak bahsettiği bütün semâvat ve zemin onu tanıyorlardı. İşte Uludağ! Ulu Cami’nin yanıbaşında bütün ihtişamı ile ayakta duran Uludağ, beyaz sarığını başına sarmış, Ulu Cami’de anılan Bediüzzaman’ın ruhuna hürmetlerini arz ediyordu. Az ileride Süleyman Çelebi, türbesinden başını kaldırmış, kendi yazdığı Mevlid’in Bediüzzaman’ın ruhuna ithafen okunmasını memnuniyetle seyrediyordu. Osman Gâzi, Orhan Gâzi, Yıldırım Beyazıt Han gibi, Osmanlı Devleti’nin sultanları, Maneviyat Sultanı olan Bediüzzaman Hazretlerine tazim ve hürmetlerini arz ediyorlardı. Emir Sultan ve Şeyh Muhyiddin Üftâde Hazretleri gibi Bursa’nın uluları, Ulu Cami’den yükselen duâlara “Elfü elfi âmin” diyerek iştirak ediyorlardı.

Biz de Eskişehir’den iki otobüsle Bursa’ya hareket ettik. Giderken de elimiz boş gitmemiştik. Üstadımızın aziz ruhuna ikram edilmek üzere yüzlerce hatimle birlikte, Ak Cami’den Ulu Cami’ye selâm götürmüştük. Ak Cami, Bediüzzaman Hazretlerinin Eskişehir hapsinde iken, “Bugün mutlaka Ak Cami’de olmalıyım” dediği ve demir kapıları açmadan çıkarak Cuma namazında hazır bulunduğu mübarek bir mekândır. Üstâd Hazretlerinin ve Risale-i Nur’un böyle bir kerametine şahitlik eden Ak Cami, böyle bir anma programına kayıtsız kalamazdı. Mihrabının dibinde her hafta Cuma namazını eda ederken orada namaz kılan Üstâdlarının mübarek hatırasını yâd eden talebeleri, Ak Cami’nin hasret yüklü selâm ve hürmetlerini Ulu Cami’de Bediüzzaman Hazretlerinin ruhuna takdim ediyorlardı.

Bediüzzaman Hazretlerinin ahirete irtihalinin 53. sene-i devriyesi, 23 Mart’tan itibaren “Bediüzzaman Haftası” olarak ihya edilirken, nevruzla başlayan maddî baharla birlikte, manevî bir bahar havası da her taraftan hissediliyordu. Gönüllerde Nur çiçekleri açılıyor, ruhlara Nur rayihaları saçılıyordu. Ulu Cami’yi dolduran yüzlerce insanın da yüzlerinde güller açılırken, gözlerinde baharın ılık esintileri hissediliyordu. Nur Talebeleri Üstadlarının huzurunda hasretle kucaklaşıyor, muhabbetle sohbet ediyorlardı. Kalpler aynı gaye için çarpıyor, gönüller aynı sevinçle dolup taşıyordu.

Üstad Hazretlerini müjdelediği “cennetâsâ bahar” bu olsa gerekti.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*