Bediüzzaman’ın Urfa’daki son anları

Takvim yaprakları 23 Mart 1960 Çarşambayı gösteriyordu. Hicrî 1379 Ramazan’ının 25’inci günü idi. Saat 03.00’ü gösteriyordu.

Sahur vakti Bediüzzaman’ın yanında talebeleri Zübeyir Gündüzalp, Bayram Yüksel, Hüsnü Bayram ve Abdullah Yeğin vardı.

 

Artık sabah olmakta, yeni bir gün başlamaktaydı. Sabah namazı vakti Urfa minarelerinde Ezan-ı Muhammedî okunuyordu.

Hizmetkârlar, Üstadın her zamanki gibi kalkmasını, “Sabah namazı vakti girdi mi?” diye sormasını bekliyorlardı. Üstad kalkmıyor, namaz vaktini sormuyordu.

Bu durum karşısında sabahleyin Nur Talebeleri Vaiz Ömer Efendi’yi çağırırlar. Ömer Efendi gelip vaziyete bakar, nabzını tutunca yaşlı gözlerle ancak “İnnâ lillah ve inna ileyhi râciûn” diyebilir.

Az sonra otel sahibi Mehmet Efendi gelir, kapıdan şöyle bir bakınca, o da durumu anlar “Eyvah” diye dizlerine vurarak feryat etmeye başlar.

Dışarıda otelci ile emniyet müdürü karşılaşırlar.

Müdür: “Ne o?”

Otelci: “Vefat etti.”

Müdür: “Hakikat mi?”

Otelci: “Evet.”

Türkiye’ye sığmayan bir Bediüzzaman, bir otel odasında son nefesini vermişti. Hayatı boyunca peşini bırakmayan polisler, vefatında da yine ilk haberi almışlardı. Bir devir kapanmıştı artık…

İpek Palas Otelinin 27 numaralı odasının ortasına bir top ateş düştü adeta. Üstadın başucunda talebeleri hüngür hüngür ağlıyorlardı.

Bediüzzaman’ın vefat ettiği haberini alan Urfalılar otelin önüne toplanmaya başladı.

Vefat haberi önce Ankara’ya ulaştı, ardından da radyo tarafından bütün Türkiye’ye duyuruldu.

Bediüzzaman Urfa’da vefat etmişti.

24 Mart tarihli gazeteler bu haberle çıktı.

Hüradam: “İslamın büyük kaybı” manşetini atarken, Yeni Urfa “İslâm âleminin büyük kaybı” demişti.

Hürriyet, Tercüman, Akşam, Vatan, Hürsöz vefat haberini manşetten, ama yorumsuz olarak verdiler.

Urfalılar aziz misafirlerini ebedî istirahatgâhına uğurlamanın telâşına düştüler. “Üstadı Dergâh’ta yıkayacağız ve oraya defnedeceğiz” diye karar alındı.

Cenazenin 25 Mart günü Cuma namazından sonra defnedilmesi arzu ediliyor, bir yandan da defin hazırlıkları yapılıyordu.

Urfa Postanesinden Nur Talebelerine telgraflar çekildi.

Çarşamba günü öğleden sonraydı.

Urfa’ya çise çise yağmur yağıyordu.

Bediüzzaman vefat edeli henüz birkaç saat olmuştu.

Naaşı İpek Palas Otelinden alınarak, eller üzerinde Ulu Cami’ye getirildi.

Bu sırada tereke hakimi ise Bediüzzaman’ın mal varlığını, tesbit ediyordu: Cübbe, sarık, ibrik, pamuklu çamaşır, lastik ayakkabı ve bir de 20 lira.

Vefat haberini alan Nurcular, cenazeye yetişmek için Urfa’ya doğru hareket ediyorlardı.

Bu durum Ankara’yı tekrar telâşlandırdı. Bu kez cenazesinden korkuyorlardı.

Urfa’ya cenazenin hemen defnedilmesi için baskılar yapılmaya başlandı. Yeni bir gerginlik yaşanmaması için defin işlemleri bir gün öne alındı.

24 Mart Perşembe günüydü.

Binlerce insan tarafından Ulu Cami’den alınan cenaze, tekbirler ve duâlarla Dergâha getirildi.

Binlerce insan katılmış, Ulu Cami ile Dergâh arasındaki 1.5 kilometrelik yol, ancak iki saatte alınabilmişti.

Üstadın cenaze namazı, ikindi namazının ardından kılındı ve Halilürrahman Dergâhına defnedildi.

Bediüzzaman vefat etmiş, artık bir devir kapanmıştı.

Gazeteler cenazeye geniş yer verdi. Birçoğu Urfa’ya özel muhabir göndermişti. Haberlerde aşırı izdihama özel bir dikkat çekildi. Ancak cenaze haberinin hemen yanında bir başka haber daha yer alıyordu. Aralarında Urfa’nın da bulunduğu Türkiye’nin muhtelif yerlerine kırmızı çamur yağdığı haberiydi bu.

(Kaynak: Serdar Murat, Ankara Siyaseti ve Said Nursî, Yeni Asya Neşriyat, 2001; Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, Nesil Yayınları, 2005)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*