Akıl yürütme metodları ile tevhid delili

Bediüzzaman 32. Söz’de tevhidi anlatırken, bugün eğitimde çok kullanılan akıl yürütme metodlarının iki önemli metodu, isim vermeden kullanıyor.
Bunlardan birisi tümevarım, ikincisi ise tümdengelimdir. Tümdengelim, bütünden parçaya ulaşmak metodur. Meselâ bütün balıklar suda yaşarlar, bu kuraldan yola çıkarak, hamsi de bir balıktır o da suda yaşar, insanlar ölür genel kuralından, Ahmet de insandır o da ölecek sonucuna varırız. Tümevarım ise, parçadan bütüne doğru akıl yürütme metodudur. Örnek vermek gerekirse; İnekler canlıdır ve beslenirler, karıncalar ve mikroplar da canlıdırlar onlar da beslenirler. Bu sonuçlardan, “bütün canlılar beslenirler” genel kuralını çıkartabiliriz. Bediüzzaman da, Allah ve Rahman’ın teklik ve sonsuzluğunu, Vahdaniyet ve Ehadiyet, delilleri ile anlatıyor. Vahdaniyetten Ehadiyete, Ehadiyetten Vahdaniyete gidiyor, akılları kesretten Vahdete çeviriyor. Bu Kur’ânî bir metottur. Kur’ân, mahlûkat ve kâinattan bahsederken, akıllar dağılıp, kesrette boğulmasın diye hemen nazarları Allah’a, yani Vahdete çeviriyor.

Rahman olan Allah’ı, Vahdaniyet delili ile tam olarak tanıyıp anlamak, peygamberler için bile mümkün değildir, çünkü insan sonsuzluğu kavrayamaz.

Bediüzzaman, Mi’rac’ta Peygamberimiz (asm) Allah’la Vahdaniyet tecellisi değil de Ehadiyet tecellisi ile görüştü diyor. Allah’ı kısmen tanımak için, Ehadiyet delilleri ile Vahdaniyeti, Vahdaniyet delilleri ile Ehadiyeti anlamaya çalışacağız. Meselâ, güneşe vahdaniyet dersek, güneşin ısısı, ışığı ve renklerini yansıtan, cam parçaları ve su damlaları Ehadiyet denir. Şöyle düşünebiliriz, gözü ve ilmi olmayan birisi gözlük yapamaz. Demek ki her yaratılan mahlûkattaki gözler, her şeyi gören ve bilen bir Zât’ın eseridir. Cam parçası ve su damlasında yansıyan ısı, ışık ve renkler bunların kendilerinden değildir, çünkü bunlar ısı ve ışık kaynağı değiller. Demek ki bunlar ısı ve ışık kaynağı olan güneşin yansımasıdır. Su damlaları ve cam parçalarındaki ısı ve ışığı görenler, damla ile güneş arasındaki bağı kuramazsa su damlasındaki ısı ve ışığı, damlaya verirse ve kesretten Vahdete geçemezse, bir damlada boğulur. Tümevarım (parçadan bütüne) metodu ile cam parçası ve su damlasında yansıyan ısı, ışık ve renkler güneşi gösterir. Tümdengelim (bütünden parçaya) metodu ile su damlası ve cam parçası ışık ve ısı kaynağı olmadığına göre, bunların ısısı ve ışığı güneşten geliyor deriz.

Bir müdde-i şirk namına en küçük zerreden en büyük kürelere, güneşlere ve galaksilere kadar pek çok şeylere uğruyor onlara rab olmak istiyor. Her bir varlık kendi dili ile kendilerindeki nizam ve mizanı anlatarak büyük bir aile olduklarını, bir nizamla yürüdüklerini belirterek, “hepimize birden rab olabilirsen, ancak o zaman birimize rab olabilirsin” diyerek, varlıklar Ehadiyet delili ile (tümevarım) Vahdaniyeti göstererek şirki ilzam ediyor. Demek ki “bir mahlûka rab olmak için bütün varlıklara rab olmak lâzımdır” hükmünü çıkarabiliriz. Biri yaratan bütünü yaratması lâzım gelir, çünkü hepsi birbiriyle bağlantılıdır.

Bir çiçek için bahar, su, sema, toprak, güneş, hava vs gereklidir. Çiçeğin Rabbi güneşin ve hepsinin de Rabbi olmalı. İşte burada şirk devreye giriyor ve mahlûkata diyor “niçin başkası hesabına çalışıyorsun, sen beni rab olmaya lâyık görmedin, niçin başka büyük bir rabbi kabul ediyorsun. Sende mükemmel bir nizam ve mizan var, sen kendi kendine rab olabilirsin” diyor. Yani cam parçasına ve su damlasına, “sen güneşle irtibatını kes, sen ısı, ışık ve renk kaynağısın” diyor. Küfür, insanın kendini İlâhî nizamdan ayrı görmesidir ve bir firavunluktur. İnsanın kendi nefsini unutup, İlâhî nizamda fani olmasına fenafillâh denir.

Kendini, yani enesini tanıyarak İlâhî nizama uyarsa, su damlasındaki ışığın güneşten geldiğini bildiği gibi, özelliklerin bizzat ken- dinden olmadığını, O’ndan geldiğini anlarsa, fenafillâhtan daha büyük makam olan beka billâh makamına çıkar, Cennete lâyık bir mevkiye yükselir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*