AKP ile ANAP´ın farkları üzerine

Image

Yakın tarihimizin meşum dönemlerinin meyveleri olan bu iki parti arasında çok fark olduğunu iddia etmek doğru değildir. Renklerde, tonlarda ve ayarlarda bazı detaylar olsa da; maksatta, prensipte, hedef ve muhtevada pek farkları olmamalı… Dozaj meselesi de tartışılabilinir. Bunu da konjukturel değerlendirmek icab eder.

Her iki partinin de askerî cuntaların ihtilâllerinden sonra ortaya çıktığını, bu partilerin askerî ihtilâlcilerin proğramlarını devam ettirdikleri, müdahalecileri de halkın lânetinden kurtardıkları ayan beyan ortadadır. İhtilâllerin şiddetleri, derinlikleri, münafıklıkları ve hak gasıp biçimleri farklıdır. Her iki partinin de kaynağı muhafazakârlıktır. Yöneticileri tarîkata bağlıdırlar. İkinci parti gömlek çıkararak “radikal” rengini iç ve dış ateşlerle biraz soldurtmuştur. Biraz da tarîkat ve cemaat karşımı bir hale bürünmüştür. Devletin kontrolündeki dînî ve sivil toplumların ittifakıyla desteklenmiştir. İhtilâlin metazorî neticelerini gizlenmek için dışardan azıcık liberalizm ithal edilerek bizdeki pratik islam karşıtı liberallerin yardımıyla sanal bir hürriyet gömleği giydirilmiştir.

Image AKP´nin ithal ettiği Liberalizmi Liberal demokratik olarak tanıtımı da yalnızca yalandır. Rothschild ve Soros gibi dünya düzenini paralarıyla bozanların finansal destekleri, bu ikinci partinin önündeki geleneksel ve ulusal engelleri kaldırmış, Kemal Derviş´in geçmişteki yardımlarıyla Türk milletinin menfaatlerini feda edilme yoluna gidilmiştir. Bu nokta da her iki parti arasında fark yoktur. Stratejik olarak global aktörlerin çok önem verdiği bir coğrafyadaki değişikliklerin, hem 1982´lerde hem de 2002´lerden sonra büyük inkılap niteliğini kazandıracak parasal ve manavî yardımlar her ikisine de yapılmıştır. Bu husus için arşivlere girmek gerekiyor. Halkın millî ve manevî değerlerini çökerten bu iki hükümete ses çıkaramaması; hem parasal destek, hem küresel destek ve hem de kemalist askerlerin ve sivillerin sebep oldukları devrim açlığı sebep olarak sayılabilir.

Özal´ın prenslerini kim unutabilir ki… Göbeklerine “no–yes” yazan Amerikalı çocukları… Millet o­nları hiç tanıyamadı. Danışma meclisi üylerinden daha yabancıydılar millete… Global aktörlerden vazife alan Özal´ın krallığı söz konusuydu… Devrimci kral tıpkı Tayyip gibi askerlerle bazı artistlik pozları verirdi, o­nlara yüklenirdi. Yeniçeri ocağından bu yana askerden çekmiş zavallı millet de zokkayı yutardı. Sonra da millete sormadan milletvekillerini satranç taşları gibi dizer ve icraatını yapardı. Tayyip Bey Liberallerle! Çalıştığı için takım ruhundan, ortak akıldan ve kurum ve kurallardan bahsederek aynı şeyi yapıyor. Askerlere bir iki çıkış artistliğini iyice parlatıyor. Sonra da global aktörlerin ellerine verdiği listeye göre meclise adam taşıyor. İzi hâlâ silinmemiş eski gömleğinin hatırasına millet itimad edince, o da milletin tanımadığı çocukları Amerika´dan ve İngiltere´den ithal ediyor. Düne kadar küresel sermayenin fonlarına bakanı, kendisine ekonomi bakanı yapıyor ve Mardinli Cüneydi´de Amerika´daki global kapital aktörlerle işbirliğinde çalıştırıyor. Artık Soros imiş, Rothschild ailesi imiş, Bush´lar mış vız gelir, tırıs gider bizim Kasımpaşalı için. Tıpkı Özal´ın kırmızı telefonları ve Beyazsaray kabulleri gibi… Yalnız bu milletvekillerini dün de tanımadı millet, bu gün de tanımayacak… Ne Gercüş´lü yü, ne Mardin´li yi ve ne de İstanbul´lu yu… Hele milletin arasına hiç karışmamış TESEV ile KAGİDER´in kadın milletvekilerini hiç tanımayacak. Çünkü bunların kumaşı ile milletin kumaşı tamamen farklı.

turgutozal

Bu karşılaştırmanın sebebini sorarsanız, perşembenin gelişini çarşambaya bağlamak için yaptım. Türk milletini aptal yerine koyan küresel dinsiz kafirlerle bizdeki kemalist işbirlikçilerinin neler yaptığından haberdar olduğumuzu belirtmek için yazdım ve yazacağım. Özal´dan Tayyip´e bu oyunlarda rol alan aktörleri ve bu aktörlerin çevrelerine topladıkları figüranları zaman açıklamadan önce bilelim diye yazdım. Müslüman ferasetli olur. Elleri koynunda zamanın tefsirini beklemez. Ferasetiyle tedbir alır. o­nu yılan bir delikten ikinci defa ısırmamalı… Demek ki müslümanlığımızda büyük kayıplar var. Özal´ın yoldan önce elektriği götürdüğü ve köylülere bedava dağıttığı Televizyonlar karşısında savunmasız milletin imanı da gidiyordu, İslâmı da… Tayyip bey de 28 Şubat´ın kırmızı çizgilerini koruma ve kollama vazifesini üstlenmişe benziyor. Ayrıca Avrupa ve Amerika´daki sefahat ve ahlâksızlığın bu memlekette yaygınlaşması için, sözkonusu ahlâksızları yönetmelik ve kanunlarımızla koruyor ve o­nlara yardımcı oluyor. Tarîkat ehli eski MSP´li Özal´dan Refah´çı ve yine Tarîkat cemaat sevdalısı, başı kapalı hanımı siyasî vitrine yerleştirilen Tayyip´e kadar… Birisinin arkasında Fatih´in meşhur alimleri, tarikatları ve o­nlara hediye edilmiş Medyası vardı, burada ise daha global çalışan Hocaların cemaatleri, medyası, okulları ve tüm imkânları.

Zavallı millet işte buna aldanıyor!…

 

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Hani kitle partisi söylemi?..Millet ne zaman zavallı oldu? Mantığı çözemedim.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*