Sual: “Peygamber Efendimiz (asm) kâinatın efendisi, gönüllerin padişahı! On sekiz bin âlem onun yüzü suyu hürmetine yaratılmış. Hiçbir şey yokken Allah Peygamber Efendimizi (asm) sevmiş. Bilindiği gibi Allah yarattığı her kulunu sever, ama Peygamber Efendimizi (asm) bambaşka sevmekte. Bu sevgi nereden geliyor? Bunun hikmetini açıklar mısınız?”
Peygamber Efendimiz (asm) bildirmiştir ki, Allah her şeyden evvel, Kendi nurundan, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nurunu yaratmıştır.1 Demek kâinatın hamuru, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nuru ile yoğrulmuştur.
Her şeyi bir çekirdekten yaratması Allah’ın âdetindendir. Allah, ağaçları, bitkileri, hayvanları, balıkları, kuşları, insanları hep birer çekirdekten, tohumdan, yumurtadan yaratıyor. Kâinâtı bir büyük ağaç kabul ettiğimizde; bu büyük kâinât ağacının da bir çekirdeğinin, bir hamurunun, bir özünün, bir tohumunun olması ve bu tohum ve çekirdek üzerine koca kâinât ağacının binâ edilmesi, başka bir ifâdeyle bu koca kâinât ağacının her zerresinde ve her hareketinde bu çekirdekten bir nurânî boya bulunması Allah’ın hikmetinin ve âdetinin bir gereğidir.
Nitekim tabiatta görüyoruz ki, çekirdekte ne plân varsa, ağaçta ortaya çıkan dal budak odur. Tohumda ne program varsa, bitkide bize gülümseyen meyve odur. Yumurtada ne tasarım varsa, tavus kuşunda meydana gelen rengârenk vücut o tasarımın gerçekleşmesinden başka bir şey değildir. DNA’da ne taslak ve proje varsa, insanın davranış ve hayat serüveninde görünen çizgiler ve hatlar ondan ibarettir.
İnsanın, program yüklü bir DNA’sının varlığı bugün ilmin tesbitleri arasında yer alıyor. Ağaçların, plân ve tasarım yüklü bir çekirdekten çıktıkları bugün herkesçe biliniyor. Kuşların, proje yüklü bir yumurtanın uyanışıyla hayat buldukları ve hayatları boyunca yumurtadaki bu projeyi yaşadıkları bugün inkâr edilmiyor.
O halde bu koca kâinatın da, Allah’ın âdetine ve hikmetine uygun program yüklü bir çekirdeğinin, tasarım yüklü bir tohumunun, plân yüklü bir yumurtasının, proje ve taslak yüklü bir (tabir câizse) DNA’sının varlığını akıldan uzak görmemek lâzım.
Nitekim “Sen olmasaydın, ben âlemleri yaratmazdım”2 hadis-i kudsîsinde belirtilen hakikat, âlemlerin bir nur çekirdekten yaratılmış olduğu hakikati olsa gerektir. Bu nur çekirdeğin âlemler için, kâinat için ehemmiyet derecesi böyle bildirilmiştir. Yani, önce kutlu ve nurlu bir çekirdeğin yaratıldığı, ardından bu çekirdeğin üzerine âlemin bina edildiği ifade edilmiştir.
O halde kâinatın hamurunda bulunan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nuru, bu kâinatın çekirdeği, tohumu, yumurtası ve DNA’sı hükmündedir. Nitekim Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretlerine göre, bu büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla baktığımızda, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nûru o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebi olur. Bu mürekkep bütün kâinâtı kendi rengiyle boyamıştır. Eğer kâinâtı bir büyük ağaç farz edersek, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nûru bu büyük ağacın hem çekirdeği, hem meyvesi olur! Nitekim ağaçlar, çekirdekten hareket ederler, sonundaki meyvede yine çekirdeği verirler. Eğer kâinât cismânî bir canlı kabul edilirse, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nûru bu büyük canlının rûhu olur! Eğer kâinât bir büyük insan farz edilirse, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nûru o insanın aklı olur! Eğer kâinât bir güzel Cennet bahçesi kabul edilirse, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nûru bu Cennet bahçesinin bülbülü olur! Eğer kâinât pek büyük bir saray farz edilirse, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nûru bu benzersiz sarayın dâvetçisi, rehberi, kılâvuzu, tanıtıcısı olur! Bütün insanları dâvet ediyor! Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm bu sarayda bulunan bütün antika sanatları tanıtıyor, bildiriyor, tanımlıyor! İnsanları saray Sahibini tanımaya, bilmeye, O’na iman etmeye çağırıyor!3
Demek Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nuru kâinatın hem çekirdeği, hem meyvesidir; hem şuurudur; hem tohumu, hem aklıdır.
Nihayet Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm İslâmiyet meyvesini, Kur’ân şuurunu ve Sünnet-i Seniyye aklını kâinatın başına geçirmiştir. Böylece kâinat ağacı en olgun meyvesini vermiştir.
Demek İslâmiyet ile kâinat ruh ile beden gibidir. Kur’ân ile kâinat şuur ile vücut gibidir. Sünnet-i Seniyye ile kâinat akıl ile insan gibidir. Nitekim Üstad Bedîüzzaman’a göre, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın maddî ve manevî hayatı, kâinatın ruhundan süzülmüş bir öz hükmündedir. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın peygamberliği, kâinatın his, şuur ve aklından süzülmüş en arı bir özdür; kâinatın şuurunun şuurudur ve nurudur. Kur’ân’ın vahyi de, kâinatın hayatının ruhudur, kâinatın şuurunun aklıdır.
Dipnotlar:
1- Kastalânî, Mevâhibü’l-Ledünniye, 1/7.
2- Keşfü’l-Hafâ, 2/164 (2123)
3- Mesnevî-i Nûriye, s. 99, 100.
Benzer konuda makaleler:
- Kâinatın nur çekirdeği: Hz. Muhammed (asm)
- Kâinat kitabının mürekkebi: Nur-i Muhammedî (asm)
- Kainatın DNA’sı ve Genetiği
- Nur-u Muhammedî (asm) kâinatın mürekkebidir
- Kâinat kitabının mürekkebi: Nur-i Muhammedî (asm)
- Yaradılışın dönüm noktası: Hz. Muhammed (asm)
- Kâinatı ayakta tutan sır
- Nur-u Muhammedî (asm)
- Kainatın Ruhu var mı?
- Hazret-i Muhammed (asm) olmasaydı…
1963 Mersin Gülnar doğumlu olan Süleyman Kösmene, ilköğrenimini doğduğu köy olan Yarmasu köyünde yaptı. 1981 Mersin İmam-Hatip Lisesi; 1986 Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. Milli Eğitimin çeşitli kademelerinde öğretmenlik ve idarecilik yaptı. Yeni Asya Gazetesi Fıkıh Günlüğü köşesinde günlük yazılar yazmakta olan yazarımız, İstanbul’da yayın yapan Bizim Radyo’da ve EuroNur.tv’de programlar yapmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.
İlk yorum yapan olun