Âlem-i İslâma indirilen darbeleri en evvel kalbimde hissediyorum

Ben kendi elemlerime tahammül ettim; fakat, ehl-i İslâmın eleminden gelen teellümât beni ezdi. Âlem-i İslâma indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyorum. Onun için bu kadar ezildim. Fakat bir ışık görüyorum ki, o elemlerimi unutturacak, inşaallah.

Harb-i Umûmî’de mağlûbiyetimizden dolayı fazla müteessir olduğunuzu görüyoruz diyenlere cevaben, “Ben kendi elemlerime tahammül ettim; fakat, ehl-i İslâmın eleminden gelen teellümât beni ezdi. Âlem-i İslâma indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyorum. Onun için bu kadar ezildim. Fakat bir ışık görüyorum ki, o elemlerimi unutturacak, inşaallah” diyerek tebessüm eylerdi.

İstanbul’da, en büyük ve en ehemmiyetli ve tesirli hizmet-i vataniye ve milliyesinden birisi de Hutuvat-ı Sitte adlı eseriyle, gaddar zalimlerin yüzlerine tükürüp, izzet-i dîniyeyi ve şeref-i İslâmiyeyi muhafaza etmesidir.

İstanbul’un yabancılar tarafından işgali sıralarında, İngiliz Anglikan Kilisesinin Meşihat-ı İslâmiyeden sorduğu altı sualine altı tükrük manasında verdiği makul ve sert cevapları, onun derece-i cesaret ve kemâlât ve şecaatini fiilen göstermektedir.

Hutuvat-ı Sitte’yi neşrettiği zaman, Çanakkale’de muharebe oluyordu. İstanbul’un işgalini müteakip, İngiliz başkumandanına bu eser gösterilir ve Bediüzzaman’ın bütün kuvvetiyle aleyhte bulunduğu kendisine ihbar edilir. O cebbar kumandan, îdam kararıyla vücudunu ortadan kaldırmak istedi ise de; fakat, kendisine Bediüzzaman îdam edilirse bütün Şarkî Anadolu İngiliz’e ebediyen adavet edeceği ve aşîretler her ne pahasına olursa olsun isyan edecekleri söylenmesi üzerine, birşey yapamaz.

İstanbul’da, İngilizler, desîseleriyle Şeyhü’l-İslâmı ve diğer bazı ulemayı lehlerine çevirmeye çalışmalarına mukabil; Bediüzzaman, Hutuvat-ı Sitte adlı eseri ve İstanbul’daki faaliyeti ile, İngilizin âlem-i İslâm ve Türkler aleyhindeki müstemlekecilik siyasetini ve entrikalarını, tarihî düşmanlığını etrafa neşrederek, Anadolu’daki Millî Kurtuluş Hareketini desteklemiş, bu hususta en büyük âmillerden birisi olmuştu.

Bu hizmetine dair kendi ifadesinden bir parça:

Bir zaman İngiliz devleti İstanbul Boğazı’nın toplarını tahrip ve İstanbul’u istila ettiği hengâmda, o devletin en büyük daire-i diniyesi olan Anglikan Kilisesinin başpapazı tarafından Meşihat-ı İslâmiye’den dîni altı sual soruldu. Ben de o zaman Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiyenin azası idim.

Bana dediler:

“Bir cevap ver. Onlar, altı suallerine altı yüz kelime ile cevap istiyorlar” Ben dedim:

“Altı yüz kelime ile değil, altı kelime ile değil, hatta bir kelime ile değil, belki bir tükrük ile cevap veriyorum. Çünkü, o devlet, işte görüyorsunuz, ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı, mağrurane, üstümüzde sual sormasına karşı yüzüne tükürmek lâzım geliyor. Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!..” demiştim.
Tarihçe-i Hayat, s. 123

LÛ­GAT­ÇE:
Harb-i Umûmî: Dünya Savaşı.
teellümat: Elemler, kederler, acılar.
Hutuvat-ı Sitte: Altı adım. İstanbul’u işgal eden İngilizler’in Müslüman halkı Osmanlı idaresinden soğutmak, halkı kışkırtmak, halka ümitsizlik aşılamak için giriştikleri hileli faaliyetlere karşı Bediüzzaman Said Nursî’nin yazdığı bir risâle.
Meşihat-ı İslâmiye: İslâmın ilmî meseleleri ile uğraşan devlet dairesi, Şeyhülislâmlık makamı.
şecaat: Cesaret.
adavet: Düşmanlık.
müstemleke: Sömürge.
âmil: Yapan, işleyen, sebep.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*