Ankara en kara olmasın, nurlansın!

Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle, hafta sonu ailecek Kocatepe Camiindeki kitap fuarına gitmeyi planlamıştık. Hem 11 yaşındaki kızıma yeni ve değişik bir ortam olacaktı, hem de hafta sonumuzu hayırla ve bereketli olarak geçirecektik. En önemlisi de eşimle biz defalarca gittiğimiz bu yere, bebekliğinde defalarca giden kızım şimdi 11 yaşındaydı ve bu teneffüsü şimdi de solumasının zamanıydı.

İş yerimin Kocatepe’ye yakın olması hasebiyle, hafta içi öğle namazlarına ve Cuma namazlarına fırsat buldukça gidebiliyordum. Açıkçası orada namaz kılmaktan büyük keyif alıyor ve beni masîvadan koparan yer, diye daha fazla tercih ediyordum. On yıl önce İstanbul’da yaşadığım ve memuriyetimin ilk yılları geldi aklıma, o dönemde de sık sık Sultanahmet Camii, Fatih Camii ve Yavuz Selim Camii’nde nefes almaya giderdim.

Günün tüm meşgalesi içerisinde kendime ve o sıkıntılardan kurtulmak sebebiyle, “Ve zuhr zamanında—ki o zaman gündüzün kemâli ve zevâle meyli ve yevmî işlerin âvân-ı tekemmülü ve meşâğilin tazyikinden muvakkat bir istirahat zamanı ve fânî dünyanın bekàsız ve ağır işlerin verdiği gaflet ve sersemlikten ruhun teneffüse ihtiyaç vakti ve in’âmât-ı İlâhiyenin  tezahür ettiği bir andır.” Üstadımın da 9. Söz 5. Nükte’de ifade ettiği gibi, kendimi o mekâna atmayı çok seviyordum.

Hafta sonu gelip, yola koyulduğumuzda, kızımın meraklı sorularına muhatap olurken, evden Kocatepe’ye kadar yoğun trafiğe rağmen öğle namazı vaktinden evvel varabilmiştik. Kalabalık arasında, kendimi bir anda 2000 yılında son kez yapılan ya da benim en son gidebildiğim Bedîüzzaman Mevlidi’nde sandım.

Çevreme bakınırken ve kızıma o zamanki mevlidi anlatırken; ya, ben 13 sene öncesine gitmiştim, ya da 13 sene önceki zaman durmuş ve bana geri gelmişti. Kimler yoktu ki, orada? Kocatepe Camii’nin avlusu mahşerî bir kalabalıkla dolmuştu. 2000 yılının mevlidini hatırlamak kadar yaşamak da güzeldi kısa bir an için…

Bedîüzzaman Mevlidi’nin yapılamama gerekçeleri belki de çoktur. Konjonktürel bir sürü sebep de bulunabilir. Lâkin, benim tüm bedenimde ve rüyalarımda bile yaşayabildiğim bu güzel anları ve nur yağmurlarını, bu zamanın Saidleri, Osmanları, Aynurları, Ayşenurları neden yaşamasın? Yeni Asya okuyucularına sorulsa bir sürü mâni sayılabilecektir. Fakat, Yeni Asya değil midir ki en zor zamanlarda bile Çırağan’da konferanslar yapabilmiştir… Yeni Asya değil midir ki, 28 Şubat’ın en zor dönemlerinde “Deprem Îlâhi İkazdır” diye seslenen…

Benim ve Nur Talebelerinin temenni ve duaları Ankara Bedîüzzaman Mevlidi’nin yeniden başlaması ve devam etmesidir.

An-ı kara olan bu şehre, Nur-u an gelmesi için okuyucularımızla birlikte dua ve cehd hâlinde olmalıyız. Bu konuda söz söyleyebilecek kim varsa onlara sesleniyorum: Ben Kastamonu’dayken, Ankara’da her türlü konferans, kitap fuarı, etkinlik ve mevlid düzenlenirken, gazetemizden gıpta ile okurken -keşke orada olabilsek- diye iç geçirdiğimi hatırlarım.

Ankara’dayım ve bütün Nur Talebelerinin hissi ve dualarındaki gibi, “ANKARA EN KARA OLMASIN, NURLANSIN” istiyorum.  

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*