Ancak detaya inildiğinde bu imkânın mevcudiyetini gösteren işaretler kendisini gösteriyor.
AİHM kararlarından başlayacak olursak:
Bir defa o kararlar, sadece ilgili dâvâlar ve onların tarafları için geçerli; genel uygulama için değil. İkincisi, yasağın kalkmasına engel değil.
AYM kararlarına gelince: Burada da yalnızca 21 yıl önce alınan ve bilhassa 28 Şubat’tan beri yasağın dayanağı olarak gösterilen karara değil, mahkemenin konuyla ilgili olarak sonraki tarihlerde aldığı diğer kararlara da bakmak gerekiyor.
Bu çerçevede, özellikle iki buçuk sene önce Mecliste 411 oyla kabul edilen ve üniversitelerdeki başörtüsü yasağının kaldırılmasını öngören iki maddelik anayasa değişikliğini iptal eden AYM kararındaki, sorunun çözümüne yönelik tavır değişikliğinin işaretlerine dikkat edilmeli.
Bu kararın gerekçesinde yüksek mahkeme ilk kez başörtüsü takmayı “bireysel bir tercih ve özgürlük kullanımı” olarak niteleyip, yasakla ortaya çıkan durumun kronik bir sorun haline geldiği ve çözümün “demokratik uzlaşı ve barış”la bulunması gerektiği gibi ifadelere yer vermişti.
Dahası, bu yaklaşım, AKP ile ilgili kapatma dâvâsında verilen kararın gerekçesinde, başörtüsünün yanı sıra Kur’ân kurslarındaki yaş sınırı ile imam hatiplerin katsayı problemini de içine alacak şekilde genişletilerek tekrarlanmıştı.
Ve yine AKP kararında, “Siyasî partiler dinsel özgürlük talepleri konusunda politika geliştirebilir” denilirken, “dinsel duyguların siyasal mücadele aracı haline getirilerek ayrışmalara yol açılmasının laiklikle bağdaşmadığı” kaydı konulmuştu. Böylece partilere, sözü edilen ayrışmalara yol açmadan din özgürlüklerini genişletecek politikalar geliştirmeleri için yeşil ışık yakılmıştı.
Tabiî, uygulamada bunun kriterlerini net bir şekilde belirleyebilmek kolay iş değil. “Dinsel duyguların siyasal mücadele haline getirilip getirilmediği”nin ölçüsü neye göre tayin edilecek?
Ama burada asıl dikkat edilmesi gereken husus, başörtüsü yasağı, Kur’ân kurslarındaki yaş sınırı ve katsayı meselesi gibi konularda çözümün “demokratik uzlaşı ve barış”la bulunması gereğinin AYM tarafından da kabul edilmesi.
İşte bu noktada, CHP’nin çözümden yana bir tavır geliştirmeye başlaması son derece önemli.
Ama çözümü, başörtüsü özelinde anayasa ve yasa değişikliklerinde aramak yanlış. Ki Kılıçdaroğlu da bu meselenin bir anayasa veya kanun konusu olmadığını müteaddit defalar tekrarlayarak, gayet isabetli bir yaklaşım ortaya koydu.
AYM kararında sözü edilen “demokratik uzlaşı ve barış” illâ anayasa ve kanun değişikliğine bağlanmamalı. Ki, böyle bir değişiklikte ısrar edilmesi, meselenin pazarlık konusu haline gelmesini de getirir. “Üniversitede yasak kalksın, ama karşılığında ilk ve ortaöğretimle kamudaki yasağın devamı güvenceye bağlansın” şartının dikte edilmesi gibi. Buna meydan verilmemeli.
Partilerin bir araya gelerek, kılık kıyafetin bir yasak konusu ve tartışma alanı olmaktan çıkarılması ve meseleye genel ahlâk kuralları çerçevesinde özgürlükçü bir tavırla yaklaşılması gerektiğini bildiren bir ortak açıklama yapmaları, problemin çözümü için çok daha faydalı olur.
Medya da siyasetteki bu olumlu değişime ayak uydurarak özgürlükçü tavrı benimser ve yayınlarını ona göre şekillendirirse, mesele biter.
Sekiz yıllık tecrübe gösterdi ki, AKP’nin kendi başına bunu yapması mümkün değil. O zaman CHP aktif bir yapıcılıkla devreye girmeli ki, sağlıklı bir çözüm için gerekli atmosfer oluşabilsin.
Benzer konuda makaleler:
- Yasakta topu taca atmak
- “Yasal yasak” ve “AİHM gerekçesi”
- Meclis’te başörtüsü tartışması
- Başörtüsü yasağı ve siyaset…
- Meseleyi cami avlusuna bırakmayın!
- Başörtüsünde son durum
- Başörtüsü yasağını sona erdirmek için
- Çözüm nerede aranmalı?
- Başörtüsü ve siyaset
- “Eğitim hakkı”nın “inanç hakkı”yla takası…

1959 Kütahya doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Fakülteye girdiği yıl Yeni Asya Yayınlarında çalışmaya başladı. Yayınevinin çıkardığı çok sayıda kitabın editörlüğünü yaptı. Bu görevini sürdürürken, 1984-92 yılları arasında, aylık Köprü dergisinin sorumluluğunu üstlendi. 1988 yılı başından itibaren yayına başlayan Bizim Aile dergisinin kurucu editörü oldu. 1992 yılından bu yana Yeni Asya Gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği ve Başyazarlığı görevlerini yürütüyor.
İlk yorum yapan olun