Az bir lezzet için, ebedî hayatını berbat etmek!

altBen nefsimi tebrie etmiyorum.

Nefsim her fenalığı ister. Fakat, şu fânî dünyada, şu muvakkat misafirhanede, ihtiyarlık zamanında, kısa bir ömürde, az bir lezzet için, ebedî, daimî hayatını ve saadet-i ebediyesini berbat etmek, ehl-i aklın kârı değil. Ehl-i aklın ve zîşuurun kârı olmadığından, nefs-i emmarem ister istemez akla tâbi olmuştur.

Mektubat, On Altıncı Mektub, s. 84

***

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş:

“Allah bir topluluğun hayrını dilerse, onlara kendi kusurlarını gösterir.” (Keşfü’l-Hafa, 1:81.)

Kur’ân-ı Hakîm’de, Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm demiş:

“Ben nefsimi tebrie etmem (temize çıkarmam). Çünkü nefis kötülüğü emredicidir.” (Yusuf Sûresi: 53.)

Evet, nefsini beğenen ve nefsine itimad eden, bedbahttır; nefsinin ayıbını gören bahtiyardır.

Mektubat, Yirmi Altıncı Mektub, 4. Mebhas, s. 384

***

Medar-ı şeref tanıdığı bütün ecdadını ve medar-ı iftihar bildiği bütün geçmişlerini ve ruhen nokta-i istinad telâkki ettiği Selef-i Salihînin cadde-i nuranîlerini terk edip, heveskârâne, hevaperestâne, riyakârâne, şöhretperverâne, bid’akârâne işlerde ve harekâtta bulunsa, manen bütün ehl-i hakikat ve ehl-i imanın nazarında en alçak mevkiye düşer.

Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektub, Altıncı Risale, s. 489
LÛ­GAT­ÇE:
bid’akârâne: Dinde olmadığı halde dine sokulmuş işleri yaparak.
nokta-i istinad: Dayanak noktası.
tebrie: Temize çıkarmak, aklamak.
Selef-i Salihîn: Geçmiş asırlarda yaşamış salihler, Sahabe ve Tabiîn.
şöhretperverâne: Şöhrete düşkün bir tarzda.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*