Barış dinine gölge

Bütün dünyanın terör hareketlerine topluca itiraz etmesi gerektiği her geçen gün biraz daha iyi anlaşılıyor. Bir zamanlar bu vasıta ile seslerini duyurabileceğini düşünen ‘örgütler’ bile artık terörle bir yere varılamayacağını büyük ölçüde anladı. Geç fark edilse de terör, en başta terör yapanları vuruyor; onların inanılır ve güvenilirliğini sıfırlıyor.

Neredeyse bir asra yaklaşan yoğun propaganda dolayısıyla, bilhassa Avrupa’da “terör” denince maalesef akla İslâm ve Müslümanlar gelmeye başlamıştır. Özü ve mânâsı “barış” olan bir dinin, tam zıddı bir anlamla birlikte hatırlanması çağın yaşadığı en büyük çelişki olsa gerek. “Karıncayı dahi incitmeyen, onun hakkı hayatını koruyan bir anlayış”ın, terörle itham edilmesi kabul edilebilir mi? Din adına, İslâm adına, Müslümanlık adına masumları katletmek hiçbir şekilde tasvip edilmez ve edilmemiştir. Buna rağmen “Avrupa’nın dessas zalimleri ve Asya’nın münafıkları”nın işbirliği ile böyle yanlış bir “algı” oluşturulabilmiştir. Avrupa’daki “İslâm korkusu”nun temelinde de bu yanlış propaganda, bu yanlış tanıtım ve bu yanlış “algılama” yatmıyor mu?

Bazı caniler, işledikleri cinayetleri İslâma mal etmeye çalışıyor olabilirler. Ancak bilinmelidir ki, kişilerin işledikleri cinayetler kendilerini bağlar. Hiç kimsenin; cinayetlerini İslâma mal edip, onu karalamaya, gölgelemeye ve yanlış tanıtmaya hakkı yoktur ve olamaz.

Fransa’nın Toulouse şehrinde (19 Mart 2012 Pazartesi günü) kimliği belirsiz bir şahsın Musevilere ait bir okulun önünde rastgele ateş açarak üçü çocuk dört kişiyi katletmesi, haklı olarak dünyanın tepkisini çekti. (Aynı tarihlerde yine Fransa’da 3 Kuzey Afrikalı da öldürülmüştü.) Saldırı üzerine “ifsat şebekeleri” harekete geçip bunu İslâma mal etmeye çalıştı.

Şunu ifade edelim ki, saldırıyı gerçekleştiren kişi yakalanıp “Bunu İslâm için yaptım” dese bile bunun bir geçerliliği yoktur. Böyle bir cinayeti İslâma mal etmek isteyen kişi, hükmen ve ‘fıkhen’ “deli” addedilmeli ve sözleri dikkate alınmamalıdır. Çünkü İslâm (ilahiyatçıların sahasına girmiş olmayalım, ama) böyle cinayetlere izin vermez, cevaz da vermez. Böyle cinayetler İslâmı değil, işleyen “deli” ya da “akıllı”ları bağlar.

Nitekim, Paris Camii başimamı Halil Ebubekir, Fransa’nın Toulouse şehrinde gerçekleştirilen bu saldırılar sonrasında kamuoyunu ikaz etmiş uyarıda bulunmuştur. Bir telelevizyon kanalına konuşan Ebubekir, Fransa’daki Müslüman toplumunun yüzde 99.9’unun barış yanlısı, sorumluluk duygusuna sahip, şiddete karşı olduklarını belirterek, ‘’marjinal kişilerin yaptıkları kötülüklerin İslâma mal edilmemesi konusunda gerekli hassasiyetin gösterilmesi gerektiği’’ni hatırlatmış.

Böyle hatırlatmaların yapılmasında fayda var. Aksi halde terör saldırıları ile İslâm perdelenmek isteniyor. İslâm ve Müslümanlar denildiğinde akla ‘terör’ün gelmesi, İslâmın tanınması ve bilinmesinin önündeki en büyük engel aynı zamanda. Avrupa örneğinde olduğu gibi bütün dünyada bu korku olmasa, insanlar ‘doğru İslâm’a muhatap olsa, ona teslim olmaması, İslâmı tercih etmemesi mümkün değil.

Aleyhte propagandanın etkisinde kalmayanlar İslâma daha fazla ilgi duyuyor. Meselâ, Hıristiyan bir aileye mensup olduğunu bildiren Mersin İdmanyurdu’nun 10 numaralı oyuncusu Brezilyalı Andre Francisco Moritz, şöyle demiş: ‘’Ben, kilisenin söylediği her şeyi tam olarak kabul eden birisi değilim. İncili okudum. Ama kilise benim okuduğum İncil’den daha farklı şeyler söylüyor. Allah ve İsa inancı bende çok yüksek. Türkiye’ye geldiğimde herkes Müslüman olduğu için Kur’ân-ı Kerim’i merak ettim. Kur’ân’ı okuyup Müslümanlığı öğrenmek istiyorum.’’ (Yeni Asya, 19 Mart 2012)

O halde İslâmın terörle birlikte hatırlanmasına karşı daha çok çalışmak gerekir, vesselâm…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*