Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatı ve dâvâsı

Said Nursî, 1878 yılında Bitlis’in Hizan kazasına bağlı Nurs köyünde doğdu. 1886 yılında henüz 9 yaşında iken Molla Muhammed Emin Efendinin medresesinde öğrenim hayatına başladı.

Müteakiben Nurşin köyü, Hizan, Arvas nahiyesi ve Vastan kasabasında  altı yıl medrese tahsili gördü. 1891 yılında 14 yaşında iken Doğubayazıt’ta Şeyh Mehmet Celâlî medresesine geldi,  3 aylık eğitimi hayatının en önemli tahsil dönemi oldu, burada icazet (diploma-ilmi ehliyet) aldı

1893 yılında Siirt’te gitti orada âlimlerle yaptığı münazaralarla Mola Saidü’l- Meşhur lakabıyla anılmaya başlandı.

Gazateci ve şair Osman Yüksel Serdengeçti Bediüzzaman için duygularını şöyle ifade etmiş:

“Etrafı sekiz yaşından seksen yaşına kadar her yaştan ve her kesimden insan tarafından sarılmış bir bahtiyar…

“Said Nur, üç devir  yaşamış, güngörmüş bir ihtiyar…

Meşrutiyet, ittihat ve Terakki, Cumhuriyet.

Bu üç devir büyük devrilişler, yıkılışlar, çöküşlerle doludur.

Yıkılmayan kalmamış!

Yalnız bir adam var. O ayakta!..”

Bediüzzamanın 82 yıllık hayatı üç döneme ayrılmış.

Eski Said, Yeni Said ve üçüncü Said…

Bu tabirler hatadan dönme olarak yorumlanamaz. Onun üç hayat devresini bir tekâmül seyri olarak görmek gerekir. Bediüzzaman,  sürekli kendini yenileyen bir mücedddid’tir.

İlk hayat devresi, bir sonraki hayatı için hazırlık zamanıdır.  1878’den 1918 yılına kadar süren gençlik hayatının unvanı “Eski Said”dir.

Mutlakıyet ve meşrutiyetle yönetilen Osmanlı dönemine rastlar. Harikulade ilmi ve hafızası vardır. İlmi üç aylık medrese ilmine dayanır.

Akli ve felsefi ilimlerle meşgul olur. Daima şecaat ve izzet-i ilmiyeyi muhafaza etmiş, iffet ve iktisada önem vermiş, hürriyet, adalet, müsavat, ittihad-i İslam ve meşverete dayalı hareket etmiştir.

1918-1923  Eski Said’ten Yeni Said’de geçiş ve hazırlama dönemidir. Kırk yaşında Eski Said’i bırakıp Yeni Said olması önemli vazifelere namzet olduğunun başlangıcıdır. Yani Müceddidliğe doğru yürüyen bir dönemdir.

Bu dönem siyasi ve içtimai konularla yakinen ilgilenmiştir. Kur’ânın hakikatlerine yoğunlaşıp Risale-i Nur’un vücuda gelmesi için çalışan  Yeni Said’e dönüştüğü bir dönemdir. Bu döneme yedi sene devam etmiştir.

1922 yılın sonbaharında, Ankara’ya davet edildiğinde siyasetle İslamiyet’te hizmet etme ümidini taşımıştır. Altı ay Meclis çalışmalarına katılıyor.

Siyasetle dine hizmet edemeyeceğini anlayınca Rumi 17 Nisan 1339 tarihinden itibaren dünyadan yüz çevirmiş ve kendi ıstılahınca Eski Said’i gömmüş ve Yeni Said olarak tarihe geçmiştir.

Bediüzzaman’a tevdi edilen mebusluğu, diyanet müşavere azalığı ve Şark vilayetleri umumi vaizliği kabul etmeyerek Yeni Said olarak Ankara’dan ayrılır. Tarihçe-i hayat eserinde  Eski Said’i Yeni Said’e götüren tren bileti iddiayı te’yit ediyor.

1923-1949  Yeni Said dönemidir.

Yeni Said döneminde Bediüzzaman’ı etkileyen en önemli hususlardan  biri ihtiyarlık ve ölüm hakikatinin inkişafıdır.  “Rabıta-i mevt Eski Said’i Yeni Said’e çevirmiş ve  daima  hareket-i fikriyede Yeni Said’e yoldaş etmiş” diye beyanda bulunmuş.

Bediüzzaman  İ’caz-ı Kur’ânın izharı için çalışmış, Peygamber Efendimizin (asm) sünet-i Seniyesi pusula gibi en istikametli rehber olduğu yakinen anlamıştır.

Risale-i Nur’un te’lif edildiği dönemin unvanın adı “Yeni Said’tir. Yeni Said Tek parti ve milli Şef  dönemlerinden ibaret olan “derin istibdat” dönemini yaşamış. Bu yeni dönem Bediüzzaman’ın “gençliğin gaflet uykusundan ihtiyarlık sabahıyla uyandığım bir an” diye tanımlandığı yıllardır.

Dünyadan çekilmesi ve ahirete yöneldiği bir dönemdir. Siyaseti terk etmiş, Tamamen Kur’âna yönelmiş, ehl-ı dünya ile konuşmayı manasız görmüş, ilmin izzetini Risale-i Nur’la muhafaza etmiş. Risale-i Nur’ların te’lifatı ani ve def’i olmuştur.

1949- 1960 yılları arası ise üçüncü Said dönemidir.

İman hizmetiyle  birlikte  hayat ve şeriat  hizmetlerinin sorumluluğuyla hareket etmiş, genç Said’leri hakiki vekil ve varis kabul etmiş,  “Medresetü’z- Zehra erkanları” diye  nitelediği sadık talebeleri için “hakiki vekillerim” ve hakiki varislerim “demiş.

Keza, başka bir mektubunda “bütün Nur talebeleri bir cihette bu bêçare Said’in dava vekilleridir.”diyerek Risale-i Nur dairesini genişletmiştir.

Talebelerini rehber etmiş, nazarları manen Risale-i Nur’lara ve şahs-i maneviyeye yönlendirmiş, Nur dershanelerinin açılmasını teşvik etmiştir.

Siyasetçilere mektup yazmış, gazeteleri takip etmiş, içtimai ve sosyal faaliyetlere önem vermiş,

Arabasıyla seyahatler yapmış, 1953 yılında İstanbul’un fethinin 500. yılının kutlamalarına katılmış, Fener Rum patrikhanesini ziyaret etmiş, 1957 yılında Isparta 3. Eğitim Tümeni camiinin temeline harç koymuş. Seçimlerde demokratlara açıkça destek vermiş ve oy kullanmıştır.

Ayasofya’nın yeniden açılması için  hükümet yetkilileriyle görüşmek için Ankara’ya gitmiş, Üçüncü Said dönemi Talebelerinden tesanütlerini muhafaza ederek üstatlarının vazifesine hakiki varis olmalarını istemiştir.

Hülasa: Bediüzzaman hazretleri 2 Aralık 1959’da Ankara’ya yaptığı ziyaret artık veda seyahatlerinin başladığını gösteriyordu. Emirdağ’ından Konya’ya, İstanbul’la, Isparta’ya seyahatleri peş peşe devam etmiştir.

Takvimler 19 Mart 1960 tarihi gösteriyordu. Üstat Bediüzzaman yanında ki talebelerine  Urfa’ya gitmek istemiş. 82 yaşında, ağır hasta haliyle 20 Mart’ta yağmurlu bir havada başlayan bu yolculuk onun son yolculuğuydu.

Bediüzzaman ve yanında ki talebeleriyle 21 Mart günü Urfa’ya ulaşıldığında Urfa’da ki  Talebeleri  İpek palas oteline yerleştirdiler. Polisler otele gelir, içişleri bakanın emriyle derhal Isparta’ya geri dönmeleri tebliğ edilir.

Urfa’nın misafirperver halkı buna engel olmaya çalışıyor. Baskılar sürerken Bediüzzaman 23 Mart 1960 günü 27 numaralı odada sabaha karşı vefat etti.

Hayatı boyunca dayanılması güç acılara ve baskılara maruz kalmasına rağmen hayat tarzıyla bir destan yazan Bediüzzaman arkasında miras olarak 6000 sayfalık Risale-i Nur Külliyatı ile milyonlarca Nur Talebesini bırakmıştır.

Bediüzzamanın naaşı Halilürrahman Dergâhı’nda defnedildi. Milli Birlik komitesi Bediüzzamanın kabrinin nakledilmesine karar verir. 12 Temmuz 1960 gecesi Urfa’daki mezarını kırdırdı. Askeri bir uçakla bilinmeyen bir yere defin edildi.

Sağ iken onun varlığını istemeyenler, vefatından sonra da rahat bırakmamışlardı. Ruhu şad, mekânı cenet-i ala olsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*