Bediüzzaman’ı gören nur yüzlü insan: Cemil Çelik

Almanya’ya Risale-i Nur’u ilk götüren Nur Talebelerinden, Cemil Çelik Askerden 1956 yılında terhis olunca, köylüsü Hakkı Uzun Ağabeyle birlikte Bediüzzaman Hazretlerini Isparta’da ziyaret eden Cemil Ağabey, bu görüşme ve aldığı duâdan sonra, elli yedi yıl boyunca Risale-i Nur hizmetinden hiç ayrılmadı. İstikamet çizgisini de hiç bozmadı.

Onunla tanışmamızın üzerinden tam kırk yıl geçti. Hizmetle geçen çok hatıralarımız oldu. 1969 yılında Almanya’ya giden ilk Türk işçilerinin arasında o da vardı. Otuz seneden fazla Duisburg şehrinde çalıştı. Türkiye’ye geldiğinde her defasında mutlaka görüşürdük. Çok halim selim ve yumuşak fıtratlı bir ahlâkı vardı. Üstadla görüşmesini sorduğumuzda, o günkü heyecanını aynen hissederek duygulu bir şekilde anlatır, gözleri buğulanırdı. 1993 ve 1994 yıllarında Almanya’ya gittiğimizde, hizmetimizin bulunduğu şehirleri birlikte dolaştık. 1998 yılında Avustralya’ya çağrıldığımızda, o da Almanya’dan gelmiş ve Sidney ve Melbourne gibi şehirlerdeki Nur Talebeleri ile birlikte olmuştuk. Onun Üstadla olan görüşmesini anlattırdığımızda kullandığı tatlı ve ihlâslı üslûbu, dinleyenleri ciddî olarak etkiliyor ve hayalen o zamanlara götürüyordu.

Son olarak 2002 yılında gittiğimiz Almanya’da yine buluşmuş, bir minibüsle seyahat ettiğimiz Fransa, İsviçre ve Avusturya’daki kardeşleri ziyaret etmiş ve yirmi iki gün boyunca birlikte olmuştuk. Hizmet olduğu zaman onun için akan sular dururdu. Herşeyi bırakır ve hizmete koşardı. Risale-i Nur hizmetinde adeta fani olmuştu.

Cemil Çelik Ağabeye bir gün sordum: “Ağabey, Üstadın vefatından bu güne geçen yarım asırlık zaman içinde cemaat bünyesinde çok ayrılmalar oldu. Yeni Asya çizgisinden ayrılmadan sen bu günlere nasıl geldin?”

“Sami kardeş, sen de geldin gördün, Almaya’da çok otobanlar var. Otoban kültürü olmayanlar yanlış yaparlar. ‘Ausfahrt’ denilen çıkış levhalarını bir kaçırdın mı, en az yüz kilometre gitmelisin ki tekrar otobana girebilesin. Onun için ben otobandan ayrılmamayı tercih ettim. Gazetem ve cemaatim neredeyse onlarlar birlikte olmayı kendime vazife bildim.”

Bu hatıranın içindeki ince nokta çok hoşuma gitmiş olmalı ki, onu bir kitabımdaki makaleler arasına da almışım.

Ramazan Bayramı’ndan sonra geldiği Pursaklar Asyanur Kültür Merkezi’nde görüştük. “Sami kardeş, karnımda bir ağrı var, doğru dürüst bir şey yiyemiyorum. Galiba bu ağrı beni ahirete yolcu edecek” dedi.

“Ağabey, ecel birdir, değişmez. Allah hakkımızda ne hayırlıysa, onu versin” diyerek tesellî konuşmaları yaptım. İlkbaharda da onun hatıralarını, ne olur olmaz diyerek kameraya almış ve asyanur.info sitesine yüklemiştik. İyi ki de öyle yapmışız.

Salı gecesi saat bir buçukta telefonum çaldı. Hasan İlhan kardeş arıyordu. Ağlamaklı bir sesle “Ağabey, dedemizi kaybettik” dedi. Beklenen bir durumdu. Bir hafta önce de gidip helâlleşmiştik. “İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn” dedim. Yetmiş dokuz senelik bir ömür rüzgâr gibi, ama Allah yolunda geçmiş ve nihayet noktalanmıştı.

Bediüzzaman Hazretlerini görmek nimetine mazhar ve Son Şahitlerden olan bu nur yüzlü melek gibi insana Allah’tan sonsuz rahmet ve mağfiret diliyoruz. Siz bu yazıyı okurken biz onu Çankırı’nın Şabanözü ilçesine bağlı Karaören Köyüne defnediyor olacağız inşaallah.

Allah mekânını Cennet eylesin.

Ruhuna binler Fatihalar.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*