Sual: “İtiraz ettiğin şeye nasıl cevap veriyorsun?”
Cevap: Ben libasa ilişiyordum. Hükûmet iyi bir adamdır. Pislerin libasını giymişti. Biz o libası yırtmak ve yıkamak isterdik, olamadı. Zamana bıraktık; tâ yavaş yavaş yırtılsın. Evet, namazı kılıyordu, kıbleyi tanımıyordu, sonra tanıdı ve tanıyacaktır. Ehven-i şerreyn, bir adalet-i izafiyedir. Fakat kemal-i telehhüf ile bağırıyorum ki, şiddete inkılâp eden fikr-i intikamın tedahülü ve heyecanatı intâc eden tecrübesizlik, üzerimize emri şiddetlendirdi, pahalaştırdı. Muvakkaten, bir nevi karanlık çöktü. Emin olunuz ki, çekilecektir.
Sual: “Neden makine-i ahval güzelce işlemiyor?”
Cevap: Zira tecrübe, hamiyet, nur-i kalb ve nur-i fikri cem edenler, vezaife kifayet etmezler. Bazı ehl-i gayret ve hamiyette, meyl-i tahrip meleke olmuş; tamire pek alışık değildir. Bazı ehl-i tecrübe ve tamir ise, eskisine bir derece meyil ile; istidatları pek müsait değildir. Demek bize bir nesl-i cedid lâzımdır.
Bunu da cidden söylüyorum: Eğer, meşveret şeriattan bir parmak müfarakat ederse, eski hâl yüz arşın ayrılmıştır.
Sual: “Neden?”
Cevap: Bir ince teli, rüzgâr her tarafa çevirebilir. Fakat içtima ve ittihad ile hâsıl olan hablü’l-metin ve urvetü’l-vüska değme şeylerle tezelzül etmez. İcma-ı ümmet, şeriatta bir delil-i yakinîdir. Rey-i cumhur, şeriatta bir esastır. Meyelân-ı amme şeriatta muteber ve muhteremdir.
İşte, bakınız: Eski padişahların iradesini, Ermeni rüzgârı ve ecnebi havası veya vehmin vesvesesi esmekle çevirebilirdi. O da, sükûta rüşvet-i maneviye olarak, birçok ahkâm-ı şeriatı feda ediyordu. Şimdi kapı açıldı; fakat tamamı ileride. Üç yüz ârâ-i mütekabile ve efkâr-ı mütehalife, hak ve maslahattan başka bir şey ile musalâha etmez veya sükût etmezler. Hak ve maslahat ise, şeriatta esastır. Fakat, “Zaruretler haramları mübah kılar” kaide-i şer’iyesince bazen haram bildiğimiz şey, ilca-i zaruretle vacip olur. Taaffün etmiş, parmak kesilir; tâ el kesilmesin. Selâmet-i millet, cevher-i hayata tevakkuf etse, vermekten tevakkuf edilmez; nasıl ki, edilmedi. Dünyada en acip, en garibi, ruhunu iftiharla selâmet-i millete feda edenlerden, bazen garazında menfaat-i cüz’iye-i gururiyesinde buhl eder, vermiyor.
Demek, şeriatı isteyenler iki kısımdır: Biri, muvazene ile zarureti nazara alarak, müdakkikane meşrûtiyeti şeriata tatbik etmek istiyor. Diğeri de, muvazenesiz, zahirperestâne, çıkılmaz bir yola sapıyor.
Eski Said Dönemi Eserleri, Münâzarât, s. 222
Benzer konuda makaleler:
- Hukuk suistimal edilmemeli
- İstibdatta suistimalin yolu açıktır
- Hakkı tanıyan, onu hiçbir hatıra feda etmez
- Hakkı tanıyan, hakkın hatırını feda etmez
- Hürriyet ve meşrûtiyeti takdir etmeyenler kimlerdir?
- Hakkın hatırı âlîdir; hiçbir hatıra feda edilmez
- Hakkın hatırı âlîdir; hiçbir hatıra feda edilmez
- Hürriyet ve Meşrûtiyeti takdir etmeyen kimlerdir?
- Hâkim, şahıs değil, efkâr-ı âmme olmalı
- İhtilâlciler bin sene yaşayacak olsa
Kur’an’ı çağa tefsir ederek, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, bu dünyadaki vazifem nedir?” sorularına cevaplar sunan, “iman-ı tahkiki”, “ahlâk” ve “istikamet” rehberi Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi.
İlk yorum yapan olun