‘Birinci Avrupa’ kazansın!

Dünya imtihan yeri olduğuna göre kıyamet kopuncaya kadar bu imtihan devam edecek. İyi ile kötü, güzel ile çirkinin mücadelesi bu imtihan gereği olarak bitmez. Ne zaman ki kıyamet kopar, o zaman saflar berraklaşır.

Türkiye’yi idare edenlerin Avrupa’daki ‘kötü’lere bakarak bütününü eleştirmesi yanlış değerlendirmelere sebep oluyor. Oysa Avrupa’yı ve belki de dünyayı ikiye ayırmak lâzım. Bu noktada Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin tesbiti çok önemli. Başka âlimlerde rastlanmayan “Avrupa ikidir” tesbiti dikkate alınarak politikalar geliştirilirse muhtemeldir ki pek çok kriz aşılabilir ve neticede Avrupa’nın İslâmla tanışması çok daha kolay olur.

Her gün hatırlanması gereken tesbitinde Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle der: “Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir. Birisi, İsevînin din-i hakikîsinden ve İslâmiyetten aldığı feyiz ile hayat-ı içtimâiye-i beşeriyeye nâfi san’atları ve adâlet ve hakkaniyete hizmet eden fünûnları takip eden Avrupa’ya hitâb etmiyorum. Belki, felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiâtını mehâsin zannederek beşeri sefâhate ve dalâlete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitâb ediyorum.” (Mesnevî-i Nuriye, [Zühre] s. 241)

Buna göre “Birinci Avrupa”: İsevînin din-i hakikîsinden ve İslâmiyetten aldığı feyiz ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san’atları ve adâlet ve hakkaniyete hizmet eden fünûnları takip eden Avrupa.

“İkinci Avrupa” ise: Felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek beşeri sefâhate ve dalâlete sevk eden bozulmuş kısım.

Bakınız, biri insanlığa faydalı ilimleri ve adaleti takip ediyor, diğeri (İkinci Avrupa) ise medeniyetin kötülüklerini iyilik zannediyor ve insanlığı dalâlete sevk ediyor. Bu iki Avrupa’yı bir tutmak, toptancı anlayışla hareket etmek ve kınamak mümkün müdür, doğru olur mu?

Meselâ, “İkinci Avrupa”yı temsil edenler başörtüsüne karşı çıkarak insanları İslamdan korkutmaya çalışırken “Birinci Avrupa”yı temsil edenler tam aksine Müslümanların hakkını, başörtüsünü ve camileri savunuyor.

İşte “Birinci Avrupa”yı anlatan iki örnek: İsveç’te bir kafeterya sahibi Göran Mårtensson, Avrupa Adalet Divanı’nın başörtüsü yasağına yol açan kararını protesto için kendisi başörtü takmış. Avrupa Adalet Divanı’nın, “İşyerleri, çalışanlarının dini sembol niteliğinde kıyafet giymelerine yasak getirebilir” kararı alması üzerine kararı protesto eden Martensson, “Bu şekilde çalışmanın hiçbir zararı olmadığını göstermek istedim. 2017 yılında neden hâlâ bu tür olayları tartışıyoruz? Yapacak başka işimiz yok mu?” demiş.

Yine İsveç’de “Ayrımcılık Ombudsmanı”, başörtüsü taktığı için iş görüşmesi yarıda kesilen kadının ayrımcılığa uğradığını belirterek, iş başvurusunda bulunduğu şirkete 8 bin avroluk tazminat dâvâsı açmış.

Ayrımcılık Ombudsmanı’nın resmî web sitesinden yapılan açıklamada şöyle denilmiş: ‘’İş başvurusunda bulunan Müslüman kadın telefon ve video görüntüleri ile tercümanlık yapacağı için başörtüsünün sorun teşkil edeceğini düşünmüyoruz. Bu yüzden iş görüşmesi yarıda kesilen Müslüman kadın dini nedenlerden dolayı ayrımcılığa uğramıştır ve şirketin kadına 80 bin kron (yaklaşık 8 bin avro) tazminat ödemesi için İş Mahkemesine başvuruda bulunulmuştur.”

Bu örnekler varken bütün Avrupa’yı ya da diğer yabancı ülkeleri ‘düşman’ bellemek doğru olur mu? Aksine “Birinci Avrupa” ve onları temsil edenlerle birlik kurulmalıdır ki “İkinci Avrupa”yı temsil edenler kaybetsin.

Türkiye’nin ve milletimizin menfaati “Birinci Avrupa” ile birlik kurmaktadır vesselâm.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*