Bu mu “başarılı diplomasi”? (3)

Anlaşılan o ki AKP hükûmeti İsrail’le ilişkilerde ikiyüzlü ve çelişkili bir politika izliyor. Başbakan’dan Dışişleri Bakanı’na kadar hükûmet ve iktidar partisi sözcüleri, bir yandan İsrail’e esip gürlüyor, her türlü tel’inde bulunuyor; diğer yandan Filistin’in ve bütün İslâm dünyasının bütün itirazlarına rağmen İsrail’in OECD’ye girmesini resmen onaylıyor…

BM’den bir “kınama kararı” çıkartamayan hükûmet, bizzat Dişişleri Bakanı’nın ifâdesiyle tıpkı “alçak koltuk” gibi çıtayı alçaltıyor; İsrail’le ilişkilerin düzelmesini, askerî anlaşmalar bu ülkenin “BM komisyonu”nu kabulüne bağlıyor.

Türkiye’nin dokuz vatandaşını katleden, yüzlerce vatandaşını tutuklayıp işkenceye tabi tutan İsrail saldırısının hesabını sormayı yine İsrail’in tutumuna endeksliyor. Ve üzerinden bir hafta geçtiği halde Ankara hâlâ uluslar arası zeminde nerede dâvâ açacağını kararlaştıramamış. “Komisyon”la oyalanıyor…

Bizzat Başbakan’ın tâlimatıyla, Meclis’i bir ay meşgul ederek Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizlenmesini, İsrailli firmaların başını çektiği ecnebi şirketlere 49 yıllığına ihâle edip kiralatmada AKP hükûmeti, İsrail’le üç askerî tatbikat ertelenmesi dışında bir şey yapmış değil. Peki, Filistinlileri ve Türk vatandaşlarını katleden İsrail ordusunu-pilotlarını eğiten diğer askerî eğitim işbirliği anlaşmaları ne yapılacak? Meselâ, Konya’daki “Türkiye-İsrail müşterek füze geliştirilmesi”nin akıbeti ne olacak?

GEÇERLİLİĞİ OLMAYAN SÖYLEMLER…

Kimsenin hükûmetten İsrail’e savaş açmasını beklemiyor. Ancak millet, göstermelik bir iki tatbikatı ve anlaşmayı askıya almayı değil, İsrail’le en azından askerî ve savunma sanayii anlaşmalarını iptal etmesini bekliyor…

Belli ki Ankara, AKP iktidarında onca stratejik işbirliği anlaşması imzaladığı İsrail’le ilişkileri koparmaya pek niyeti yok. Bundandır ki Başbakan ve bakanları, hiçbir geçerliliği olmayan söylemlerle, kuru kınamalarla kalmakta…

İsrail ise özür dilemek bir yana, arkasına ABD’yi alarak Gazze’yi abluka altında tutma hakkı olduğunu ve kimseyi yanaştırmayacağını ilân etmekte. Netanyahu, “Ablukanın kırılması halinde Gazze’nin bir İran limanına döneceği”ni öne sürmekte…

Saldırının akabinde, Devlet Bakanı Bağış’a, “Yapılanların izâhı yok; Türkiye’ye ve kardeşim Tayyib’e yardım etmeye hazırım” teminatını veren Bush hayranı İtalyan Başbakanı Berlusconi bile, çark etmekte. BM İnsan Hakları Komisyonu’nda İsrail’i kınayan ve Mavi Marmara operasyonunun soruşturulması için uluslar arası komisyon kurulması karar tasarısına “hayır” oyu kullanmakta.

Türkiye’nin onuruyla oynanmakta. İsrail milletvekilleri dalga geçerek “İstersek, memnuniyetsizliğimizi Türk büyükelçisinin sandalyesini bir beş santim daha alçaltarak gösterebiliriz!” küstahlığını sergilemekteler. Şu garâbete bakın: Başbakan ve iktidar partisi sözcüleri, “alçak bir haydutluk” gibi tâbirlerle İsrail’i kınarken, Dışişleri Bakanı, hâlâ “İsrail’le 62 yıllık bağların kopma noktası”na geldiğini Washington’a iletip, “İsrail’le ilişkilerin gözden geçirilmesi” benzeri kırılgan ve alttan alan tâvizkâr beyânlarda bulunmakta. İsrail’le ilişkilerin devamı için ABD’nin tavassutuna başvurmakta!

“YAHUDİ CESÂRET ÖDÜLÜ”NÜ İÂDE ETMELİ…

Ne var ki AKP iktidarının “stratejik ortak” ilân ettiği ABD, son krizde İsrail’i açıkça Türkiye’ye tercih edip arka çıkmakta. Atanmasının ardından ilk Washington ziyaretinde, “Türkiye ile ABD’nin politika ve çıkarları tarihinde hiç bu kadar birbiriyle paralel ve uyumlu olmamıştı” diyen Davutoğlu’nun sözünün aksine, Obama yönetimi de büyük bir pervâsızlıkla İsrail’in yanında yer almakta…

İşin garâbeti, Başbakan ve hükûmeti, hâlâ İsrail haydutluğunun arkasında duran ABD’yi teğet geçmekte! İsrail’in zulmünü ve gaddarlığını yüzüne vuran Erdoğan ve bakanları, “Türkiye’nin 11 Eylülü”ne arka çıkan haydutun hâmisi ABD’ye en küçük bir itirazda bulunmamakta! Gazze’yi bu denli gündeme getirirken, ABD ve işgalci ortaklarının iki milyon sivilin katlettiği Irak işgalini görmezden gelmekte; tek kelime takbih etmemekte! Gazze’ye ağlarken Bağdat’ı seyretmekle kalmakta…

Halk, AKP hükûmetinin “one minute”den sonra, infiâli siyasî ranta tahvil etme taktiğiyle sert tepkilerle İsrail’in kınamasına karşı, İsrail’le bir tek siyasî, askerî, ekonomik ihâle ve anlaşmayı askıya dahi almamasına âdeta alıştı. Her fırsatta AB’ye rest çeken Erdoğan’ın, ABD’ye en ufak bir ta’rizde dahi bulunmaktan kaçınmasını kanıksadı.

İsrail’e ve ABD’ye karşı herhangi bir yaptırımda bulun(a)mayan Erdoğan, onca lâftan sonra bari Amerikan Yahudi lobisinden derin takdirlerle tek Müslüman Başbakan olarak aldığı “cesâret ödülü”nü iâde etsin…

Bu kadarını beklemek de hakkımız olsa gerek…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*