Bütün vesayetleri bitirecek zihniyet

Bugün Türkiye’de yapılan “vesayet” tartışmalarının oturduğu zeminin esasında kavramsal olarak incelenmeye ihtiyacı var. Yapılan tartışmalara bakıldığında Türkiye iki tür vesayet tehlikesi arasında sıkışmış gibi görünüyor. “Askeri vesayet” ve “sivil vesayet”…

Birinden yana olanlar ötekini kötüleyerek kendi tezlerine meşruiyet sağlamaya çalışıyorlar. Kimileri de “ne o, ne ötekisi” (‘ne darbe ne şeriat’taki gibi…) diyerek üçüncü bir yola işaret ediyor… Bu üçüncü yola işaret edenlerin bir kısmı dâvâlarında samimî olabilir, ancak bir kısmı da esasında gizliden gizliye statükonun devamını arzuluyorlar. Ancak konjonktür gereği aşikâr dillendiremiyorlar…

Esasında bütün bu tartışmalar demokrasi bilincinin tam olarak yerleşmemiş olmasından kaynaklanıyor… Birileri demokrasiyi ancak resmî ideolojinin “ilelebet payidar kalmasına” endeksli olarak algılarken, bunların karşısındakiler ise çoğulculuğu baskıcı bir güç olarak arkalarına alarak ve demokrasiyi de bir araç olarak kullanmak suretiyle kendi iktidarlarını muhkemleştirmek çabasında…

Bu iki zihniyetin her ikisi birden ülkemizde huzur ve barışın tesisi noktasında tehlikeli ve hastalıklı zihniyetlerdir…

Yani ne askerî vesayeti besleyen statükonun devamını savunmak ne de “rövanşist” bir yaklaşımla “devir bizim devrimiz sürün atları düşmanın üstüne” mantalitesiyle ortalığı yıkıp geçmek ülkeye fayda sağlayacaktır.

Her iki tutum da demokrat bir tutum değildir…

Peki nedir bizim ihtiyacımız olan demokrat zihniyet?

Demokrasiyi içselleştirmiş ve samimî olarak hayattar kılmak isteyen hürriyetçi zihniyet şüphesiz ülkenin huzurunu yerle yeksan edecek kaostan medet ummaz… Toplumsal hayatı, adaleti ve asayişi zir ü zeber edecek olan tarafgir ve partizan düşüncelerden sıyrılmıştır… Rövanş almayı bir kenara bırakarak, vaktini toplumun bütün katmanlarını kucaklayacak, temel sorunlara köklü çözümler getirecek yöntemler üzerinde düşünmeye ayırmıştır… Farklı seslere, farklı düşüncelere en üst derecede tahammül eder… Kadrolaşmaz, kayırmaz… İktidarın ve gücün dayanılmaz büyüsüne kapılarak kendini “la yüs’el” ve hakikatin tek adresi olarak görmez…

Devleti “ilim” ile yönetir, “zulüm” ve “hamaset” ile değil… Paranoyak yahut şizofren değildir, halkı da paranoya ve şizofreniye sürükleyecek bir ortam oluşturmaz. Gerçek bir istikrar, refah ve huzur sağlar… Yalancı bir büyüme, aldatıcı bir gelişim ve manipülasyona dayalı bir ekonomik sistem öngörmez… Söz üretmez, iş üretir… Farklılıkların üzerinden siyaset üretmek yerine, birliktelikler üzerinden siyasî teoriler geliştirir v.s…

Hürriyetçi zihniyetin özelliklerini sayarken medeniyetin ve çağın bütün diğer güzel özelliklerini de bu yukarıdakilerin üstüne ekleyebilirsiniz. Hürriyetperverliğin güzelliği de bu değil midir zaten? Bütün güzelliklere mehaz olabilmesi…

Hasılı kelâm demokrasiyi içselleştirmiş hürriyetperver zihniyet döneminde ne askerî vesayet, ne sivil vesayet olur ne de bunun tartışması yapılır… Zira hiç kimse kendini bir başkasının baskısı ve boyunduruğu altında hissetmez…

İdeallerini saydığımız ve ihtiyacımız olan bu hürriyetperver zihniyeti “mevcut olanlara” kıyaslayınız… Bakalım genetik kodları ne kadar uyuşmakta…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*