Cemaatte olan kuvvet fertte yoktur

Bediüzzaman, şahısları, kişileri, liderleri, başkanları, şeyhleri, hacıları, hocaları, efendileri, ağaları, ağabeyleri -hatta kendisini dahi- aradan çıkarmış, Risale-i Nur’u, “cemaati, şahs-ı maneviyi, istişare heyetini, meclisi, şûrâyı” yerine koymuştur:

“Bu acip ve komitecilik ve şahs-ı mânevî-i dalâletin tecavüzü zamanında bir şahs-ı mânevî müceddid olmak lâzım gelir. Eski zamana benzemez. Şahıs ne kadar da harika olsa, şahs-ı mânevîye karşı mağlûp olmak kabildir. Risale-i Nur’un o cihette bir nevi müceddid olması kaviyyen muhtemel olduğundan, o sıfatlar-hâşâ-benim haddim değil; belki mükerrer yazdığım gibi, benim hayatım Risale-i Nur’a bir nevi çekirdek olabilir. Kur’ân’ın feyziyle, Cenâb-ı Hakk’ın ihsanıyla o çekirdekten Risale-i Nur’un meyvedar, kıymettar bir ağaç hükmüne icad-ı İlâhî ile geçmesidir. Ben bir çekirdektim, çürüdüm, gittim. Bütün kıymet Kur’ân-ı Hakîmin mânâsı ve hakikatli tefsiri olan Risale-i Nur’a aittir.”1

“Cemaatte olan kuvvet, fertte yoktur.”2

Bunu şöyle uyarlamaya mani yoktur: Mecliste, şûrâda olan kuvvet, başkanda yoktur.

Fert dâhi de olsa, cemaatin şahs-ı manevisini karşı sivrisinek kadar kalır.”3

Başkan, şahsî olarak istediği kadar güçlü olsun, meclis, şûrâ, şahs-ı manevî karşısında gücü hiç değil mi?

Problemli, ihtilâflı meselelere de cemaatin, şahs-ı mânevinin tezahürü olan istişarenin kararlarına göre hareket edelim; fertlere göre değil. Zira, “Hakikî, samimî bir ittifakta herbir fert, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.”4

“Evet, velâyetin kerâmeti olduğu gibi, niyet-i hâlisenin dahi kerâmeti vardır. Samîmiyetin dahi kerâmeti vardır. Bâhusus lillâh için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde, ciddî, samîmi tesânüdün çok kerâmetleri olabilir. Hattâ şöyle bir cemaatin şahs-ı mânevîsi bir velî-yi kâmil hükmüne geçebilir; inâyâta mazhar olur.”5

Dipnotlar:
1- Emirdağ Lâhikâsı, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 376-377.
2- Sünûhat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 52.
3- Bediüzzaman, İşaratü’l-İ’caz, s. 162.
4- Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 165.
5- Bediüzzaman, Barla Lâhikası, s. 13.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*