Dayak terbiye etmez

Dayak bir eğitim metodu değildir. Anne babanın çocuğun olumsuz davranışları karşısında yetersizliğini ve çaresizliğini ifade eder. Aynı zamanda hiçbir işe de yaramaz. O an için davranışa engel oluyor gibi görünse de uzun vadede çocukta olumlu bir davranış değişikliği oluşturmaz.

Çocuk niye yapmaması gerektiğini öğrenmez, sadece dayak korkusundan o an için bu davranışı yapmıyor görünür. Yani kendi kendini kontrol etme ve iç kontrol yeteneğini kazanamaz. Sonra yalnız kaldığında ya da anne babası yokken yasaklanan davranışı tekrar yapmaya devam eder.
Dayak çocuğu yalan söylemeye teşvik eder. Doğruyu söylediği ya da yakalandığı zaman dayak yiyeceğini bilen çocuk gerçeği olduğu gibi anlatmak yerine, anne babanın duymak istediği gibi anlatmaya başlar. Bu durum zamanla alışkanlık halinde yetişkinlik çağında da devam eder. Temel mantık şudur; cezadan kurtul da ne yaparsan yap.
Evde dayak yiyen çocuk ya arsız ve umursamaz olur ya da çekingen ve özgüvensiz bir kişilik yapısı geliştirir. Yaramazlıkları sürekli dayakla karşılanan bir çocuk zamanla bu duruma direnç gösterir ve umursamıyormuş gibi görünerek anne babayı cezalandırmaya çalışır. Ne kadar vursan da umurumda değil dercesine onların yüzüne bakar.
Bu durum onun vicdanî duygularına yani şefkat ve merhamet hissetmesine zarar verir. O da kendinden daha zayıflara şiddet uygulamaya başlar. Ne zaman ki, anne babasına karşı onun gücü yetmeye başladığında, o da onları itip kakmaya başlar. Ergenlik çağında yetişkinlere karşı öfkeli ve saldırgan davranan birçok çocuk, küçük yaşlardan itibaren evde şiddete maruz kalan çocuklardır.
Mizaç özelliklerine göre dayak yiyen bazı çocuklar ise oldukça silik, çekingen ve korkak bir kişilik yapısı geliştirler. Bu tip çocuklar ne kadar akıllı ve yetenekli olsalar da kendilerini hiçbir zaman başarılı hissetmezler. Özgüvenleri yetenekleriyle birebir örtüşmez. Özgüvenleri düşük olduğu için çok kolaylıkla yapabilecekleri şeyleri bile yapmak istemezler. Bir ödev ya da çalışma yapmaları istendiğinde;
-Ben yapamam ki, ben bilemem ki… Şeklinde karşılık verirler.
Çocuğa uygulanan şiddet onun kişilik yapısını, okul başarısını ve insanlarla ilişkisini de olumsuz etkiler. Çocukta yetişkine karşı öfke ve nefret oluşturur. Anne babasının kendisini sevmediğini, sevselerdi onu dövmeyeceklerini düşünür. Bu duygu onun hırçınlığını ve öfkesini daha da arttırır.
Çocuklar büyüdüklerinde geçmişe dair bu hoş olmayan anıları mutlaka hatırlar ve öfke duyarlar. Bana nasıl vurabildin, beni hiç sevmedin mi? diye sorgulamaya başlarlar. Çocukken anlayamadıkları, ama hissedip kaydettikleri acı olayları büyüyünce anlamaya ve hesaplaşmaya çalışırlar.
Dayağın hiçbir öğretici tarafı olmadı için, bir terbiye metodu da değildir. Bunun yerine sevgiyle verilen disiplin daha kalıcı ve sağlıklıdır. Sevgiyle disiplin yönteminde anne babanın birlikte aldıkları ve kararlı oldukları kuralları olur, çocuk bunlara uymadığında şefkatle uyarılır ve neden yapmaması gerektiği anlatılır. Burada önemli olan anne babanın aynı tarafta ve aynı kararda olmasıdır. Anne baba arasındaki tutarlılık çocuğa sınır koyar ve yapmaması gereken davranış konusunda bir hat çizer.
Çocuk hata yaptığında kişiliğine saldırılmaz, kişiliği aşağılanmaz, yaptığı olumsuz davranışın zararları ve sonuçları konuşulur. Bu demek değildir ki, çocuk tamamen sorumsuz ve rahat olmalıdır. Tabiî ki sınırlar ve sorumluluklar olmalıdır, çocuk bunlara uymadığında suçuyla alâkalı bir sonuç ve tepki yaşamalıdır. Yaptığını düzeltmek, döktüğünü silmek gibi cezalar olmalıdır. Suyu ya da çayı döken bir çocuğa odada kilitli kalmak ya da banyoya kapatılmak hiçbir şey öğretmez, sadece onu öfkeli, inatçı ve şefkatsiz yapar.
Yaptığı davranışın sonuçlarını yaşamasını sağlamak oldukça öğreticidir. Ceza suçla orantılı ve alâkalı olmalıdır. Çocuğun korkularını arttırıcı, kişiliğini zedeleyici cezalar verilmemelidir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*