İlk çocuk olmak zordur

Doğum sıramız, ailemizin kaçıncı çocuğu olduğumuz, kişilik yapımızın şekillenmesinde oldukça etkilidir. İlk altı yaşta büyük oranda şekillenmeye başlayan kişilik yapısı, ergenlikle birlikte neredeyse tamamen oluşmaya başlar. Daha sonraki yaşantılar, çevreye bağlı şekillenmeler ve deneyimler, şahsiyet üzerinde ufak tefek değişmelere yol açar.

 İnsanın kişilik yapısının oluşmasında, genler aracılığıyla anne-babasından getirdikleri yanında, sonradan yaşayarak, model alarak kazandıkları da etkilidir.

Şahsen ben ilk çocuklar adına biraz üzülüyorum. Çünkü onların kişilik gelişimleri için çok önemli olan bu yaşlar, acemilik zamanlarımıza rast geldiği için bir çok hata yapmamıza da yol açıyor. İlk çocuk olmak zordur, ilkler en çok beklenilen, istenilen ama bir o kadar da deneyimsizliğimize rast gelen çocuklardır. Bir şeyi ilk defa yaşarken, en mükemmel şekliyle yaşamak isteriz; ilk evlilikler, ilk çocuklar, ilk iş deneyimleri, içinde büyük beklentileri barındırır. Tecrübesizce yaşamaya başladığımız ilkler, aynı zamanda en çok hata yaptığımız, deneme yanılmalarla dolu yaşantılardır.

Genelde yirmili yaşlarda karşılaşırız ilklerle… İş hayatı, evlilik, çocuk vs. Yirmili yaşlarda insan cesurdur, hayallerine daha çok inanır. O yaşlarda her şey mümkün, her şey imkân dâhilinde gibi gelir. En mutlu evliliği o yapacak, en iyi işi o bulacak ve en güzel ve akıllı çocuğa o sahip olacaktır. Kendimizi de çok iyi tanımadığımız bu süreçte hayatımızın en önemli kararlarını vermek durumunda kalırız. Beklentilerimiz yüksektir, eşimizden, çocuğumuzdan, işimizden ve hayattan… İlk çocuklar adına bu yüzden üzülüyorum. Tecrübesizlik zamanlarımıza rast gelir ilk çocuklar, onlar için her şeyin en mükemmel şekilde olmasını isteriz. En iyi şekilde eğitim almalarını, terbiyeli ve akıllı, sorumluluk sahibi ve özgüvenli olmalarını isteriz. Bunları isterken de zaman zaman yetersizlik duyguları yaşar, iyi anne-baba olmadığımızı düşünüp yeni sınırlar ve kurallar koyarız. Sürekli sil baştan kararlarımız içinde kalan çocuk hırçınlaşır. Bu şuna benzer ki; bir dere var ve yatağında akıyor, o dereye sürekli müdahale ederek, orasına taşlar koyup, burasına setler yapıp daha güzel akması adına yaptığımız gereksiz müdahaleler normal olan akışı bozuyor ve toparlamak da zorlaşıyor.

İkinci ve sonraki çocuklarda anne-baba olma tedirginliğimiz daha azaldığı için fazla müdahale etmeyiz. Bu yüzden de ikinci çocuklar genelde daha rahat ve daha özgüvenli olurlar. İlk çocuklar ise genellikle duygusal, içedönük ve kendilerini ifade etmede zorlanan çocuklardır. İkinci çocukla birlikte kaygılarımız azaldığı için, çocuğun kendi bireyselliğini ve kişiliğini ortaya koyması ve yaşaması daha kolay olur.

İlk çocuklar evliliğin oturma dönemlerinde dünyaya gelirler. Eşler karı koca olmanın getirdiği rolleri benimsemeye ve oturtmaya çalışırken, anne baba olmanın da şaşkınlığını yaşarlar. “Nasıl bir anne baba olmalıyız derken” bir de bakarız ki çocuğumuz büyümüş… Tedirginlik ve şaşkınlık duyguları içinde, çocuk sahibi olmanın tadını bile çıkaramayız.

İlk çocuklar çabuk olgunlaşmak zorunda kalır. Öncelikle annenin sırdaşı ve dert ortağı olurlar. Küçücük omuzlarına zamanından önce bir çok duygunun ağırlığı yüklenir. Özellikle eşler birbirlerine dair olumsuz duygularını çocukla paylaşıyorlarsa, çocuk diğer ebeveynine karşı öfke ve olumsuz duygular beslemeye başlar. Babasına yakın olmak ister, ama annesinin yaşadıklarını düşünüp uzaklaşır.

İnsan kendisi ve geçmişiyle yüzleşip, içgörü kazanması kolay olmuyor, bazen buna direnç gösteriyor, bazen de fark etmiş olsa da değiştiremiyor. Eğer hayatımızda bazı davranış ve tepkilerimize anlam veremiyorsak, bunun temelini oluşturan geçmişe dair yaşantılarımız olabilir. İlk ve son çocuklarımıza olan davranış farklılığımızın altında da bir çok yaşantı ve bilinçaltı etken söz konusu etkiyi gösterebilir.

“Kendisiyle karşılaşmaya cesareti olan insan için, hayat daha az korkutucudur.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*