Dünyanın en güçlü ve en zengin insanları sonunda ya yalnız kalmışlar veya güçlerini kaybedip maddeten perişan olmuşlar. Acaba güç ve zenginliğin tabiatında kaybetmek mi var? Yoksa bu kaynakların su-i istimal edilmesi mi insanı bu hale düşürüyor?
Güç ve zenginliğin en fazla etkilediği insanlar arasında ilk sırayı politikacılar almış. Hele siyasette yer edinmiş ve kırmızı plâkalı paha biçilmez bir otomobile binmiş ise, “riyakâr bir şöhret-i kazibeden ibaret olan şan ve şeref-i dünyevîyenin” heva ve hevesine kapılıp gitmişler.
Düğün ve taziyeleri insanlarla dolar, riyakâr dostlar birbirlerini tepeleyerek çevrelerinde pervane olurlar…
Gün gelir zirveden düşüp imkânlar yok olunca, etrafında ki emanetçi dostlar da kaybolup giderler…
Acaba gerçek bir dost edinmek o kadar kolay mı? Elbette hayır.
Kamu kuruluşunda çalışanlar veya bir memleketi yönetenler isteyerek veya istemeyerek köşelerine çekildiklerinde arayıp soranı olmazsa, cenazelerine veya düğünlerine dost ve arkadaşları katılmıyorlarsa üzücü bir durum olmaz mı?
Peki, bu durumda hatalı olan kimdir? Güç ve zenginlik zehirlenmesi ile dengesini kaybedenler mi, yoksa menfaat için çevresinde pervane olanlar mı?
İşin hakikatine bakılırsa insanların gerçek yüzleri zirvede iken daha net görülür. Zirvedeki de dostlarının gerçek yüzünü mevkisini kaybedince daha net görür.
Birçok makam sahibi, çok zengin ve güçlü insanlar tanıdık. Maalesef içlerinde hiç değişmeyenlerin sayısı pek azdı… Değişenler de nihayetinde “dost fakiri” kaldılar.
Demek ki esas zenginlik, paraya ve makama göre değil; Allah’ın rızasına dayalı sevgi, saygı, hoşgörü ve dostluğa göredir. İnsanoğlunun değeri de buna göre artar veya azalır…
Yakında Malatya’da Celal Yalçın, Şanlıurfa’da Ahmet Rüzgâr ve Ekrem Kılıç Ağabeyleri âlem-i bekaya duâlarla uğurladık. Cenaze merasimlerinde birçok insanları bir arada gördük.
Bunların ne dünyevî makam ve mevkileri, ne kırmızı plâkalı otomobilleri, ne de maddî zenginlik ve kaba güçleri vardı; sahip oldukları tek şey Allah’ın rızasına dayalı dostluk ve itibarları idi..
Eğer bir insanın arkasında kimse kalmamışsa, kendini yalnız görüyorsa veya öldüğünde kimse cenazesine gitmemişse kabahati başkalarında değil, kendisinde aramalı.
Tarihte namları şerefle yâd edilen nice Allah dostları gördük, sağ iken gördükleri sevgiyi, vefayı ve dostluğu vefatlarından sonra da aynı şekilde görmüşlerdir.
İşte, hakikî sevgi, vefa ve dostluk bu olsa gerek…
Benzer konuda makaleler:
- Kalpleri saran duygu: Dostluk
- Kur´ân ile dost olmak
- Dostluk üzerine
- Bedel ödemek ve dostluğun gereğini yapabilmek
- Gönül sevmekle mükelleftir
- Dost istersen Allah yeter
- Pusulanın içindeki ciğerler
- Münâzarât Risalesi’ni okudunuz mu?
- Dostluk ve dost kalabilmek üzerine
- Dost olmak ve dost kalmak
İlk yorum yapan olun