Biz “kalû belâ”dan cemiyet-i Muhammedîde dâhiliz; cihetü’l-vahdet-i ittihadımız Tevhiddir, peyman ve yemînimiz îmandır. Madem ki muvahhidiz; müttehidiz.
Tarihçe-i Hayat, s. 94
**
İstibdat, zulüm ve tahakkümdür. Meşrûtiyet, adalet ve Şeriattır. Padişah, Peygamberimizin emrine itaat etse ve yoluna gitse halîfedir; biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa, Peygambere tabî olmayıp zulüm edenler, padişah da olsalar haydutturlar. Bizim düşmanımız cehalet, zarûret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz. Ve bizi bir cihette teyakkuza ve terakkîye sevk eden hakîki kardeşlerimiz Türklerle ve komşularımızla dost olup el ele vereceğiz. Zîra husûmette fenalık var; husûmete vaktimiz yoktur.
Tarihçe-i Hayat, s. 102
**
Beşinci Kuvvet: İzzet-i İslâmiyedir ki, Îla-i Kelimetullahı îlân ediyor. Ve bu zamanda Îlâ-i Kelimetullah, maddeten terakkîye mütevakkıf; ve medeniyet-i hakîkiyeye girmekle Îlâ-i Kelimetullah edilebilir. İzzet-i İslâmiyenin îman ile kat’î verdiği emri, elbette âlem-i İslâmın şahs-ı manevîsi o katî emri istikbalde tam yerine getireceğine şüphe edilmez.
Evet, nasıl ki eski zamanda İslâmiyetin terakkîsi düşmanın taassubunu parçalamak ve inadını kırmak ve tecavüzatını defetmek silâh ile, kılınç ile olmuş; istikbalde, silâh, kılınç yerine, hakîki medeniyet ve maddî terakkî ve hak ve hakkaniyetin mânevî kılınçları düşmanları mağlûp edip dağıtacak.
Biliniz ki, bizim muradımız, medeniyetin mehasini ve beşere menfaati bulunan iyilikleridir. Yoksa, medeniyetin günahları, seyyiâtları değil ki; ahmaklar o seyyiatları, o sefahetleri mehasin zannedip, taklit edip, malımızı harap ettiler. Ve dîni rüşvet verip, dünyayı da kazanamadılar. Medeniyetin günahları iyiliklerine galebe edip, seyyiatı hasenatına râcih gelmekle, beşer iki Harb-i Umûmi ile iki dehşetli tokat yiyip, o günahkâr medeniyeti zîr ü zeber edip, öyle bir kustu ki, yeryüzünü kanla bulaştırdı. İnşâallah istikbaldeki İslâmiyetin kuvvetiyle, medeniyetin mehâsini galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, sulh-u umûmiyi de temin edecek.
Evet, Avrupa’nın medeniyeti fazîlet ve hüda üstüne tesis edilmediğinden, belki heves ve heva, rekabet ve tahakküm üzerine binâ edildiğinden; şimdiye kadar medeniyetin seyyiâtı hasenatına galebe edip ihtilâlci komitelerle kurtlaşmış bir ağaç hükmüne girdiği cihetle; Asya medeniyetinin galebesine kuvvetli bir medar, bir delil hükmündedir. Ve az vakitte galebe edecektir.
Tarihçe-i Hayat, s. 149
**
Onlar sizi mağlûp ettiği silâh ile, yani akıl ile, fikr-i milliyetle, meyl-i terakkî ile, temâyül-ü adâlet ile mağlûp edebilirsiniz. Bence şimdi kılıç vuran, o kılıncın aksi döner, yetimlerine dokunur. Şimdi galebe kılıç ile değildir. Kılıç olmalı, lâkin aklın elinde.
Münâzarât, s. 68
LÜGATÇE
cihetü’l-vahdet-i ittihad: Üzerinde anlaşma sağlanan birlik noktaları.
peyman: Ahd, yemin.
ihtilâf-ı efkâr: Fikirlerin ayrılığı, uyuşmazlığı.
berâhin-i kâtıa: Şeksiz ve şüphesiz olan kat’î deliller, bürhanlar.
Îla-i Kelimetullah: Allah’ın ismini, dâvâsını yüceltmek, yaymak.
râcih: Üstün olan.
Benzer konuda makaleler:
- Selefiliğin tarihi kökeni, günümüz Selefileri ve IŞİD
- Risâle-i Nur’dan müsbet Avrupa’ya bakış
- Risale-i Nur´da Güzellik Anlayışı
- Hutbe-i Şamiyesi´nin tam metni