Bizim muradımız, medeniyetin iyilikleridir

Biliniz ki, bizim muradımız, medeniyetin mehasini ve beşere menfaati bulunan iyilikleridir. Yoksa, medeniyetin günahları, seyyiâtları değil ki; ahmaklar o seyyiatları, o sefahetleri mehasin zannedip, taklit edip, malımızı harap ettiler.

Beşinci Kuvvet: İzzet-i İslâmiyedir ki, İ’lâ-i Kelimetullahı îlan ediyor. Ve bu zamanda İ’lâ-i Kelimetullah, maddeten terakkîye mütevakkıf; ve medeniyet-i hakîkiyeye girmekle İ’lâ-i Kelimetullah edilebilir. İzzet-i İslâmiyenin îman ile kat’î verdiği emri, elbette âlem-i İslamın şahs-ı manevîsi o kat’î emri istikbalde tam yerine getireceğine şüphe edilmez.

Evet, nasıl ki eski zamanda İslamiyetin terakkîsi düşmanın taassubunu parçalamak ve inadını kırmak ve tecavüzatını defetmek silah ile, kılınç ile olmuş; istikbalde, silah, kılınç yerine, hakîki medeniyet ve maddî terakkî ve hak ve hakkaniyetin manevî kılınçları düşmanları mağlûp edip dağıtacak.

Biliniz ki, bizim muradımız, medeniyetin mehasini ve beşere menfaati bulunan iyilikleridir. Yoksa, medeniyetin günahları, seyyiatları değil ki; ahmaklar o seyyiatları, o sefahetleri mehasin zannedip, taklit edip, malımızı harap ettiler. Ve dîni rüşvet verip, dünyayı da kazanamadılar. Medeniyetin günahları iyiliklerine galebe edip, seyyiatı hasenatına racih gelmekle, beşer iki Harb-i Umûmi ile iki dehşetli tokat yiyip, o günahkar medeniyeti zîr ü zeber edip, öyle bir kustu ki, yeryüzünü kanla bulaştırdı. İnşaallah istikbaldeki İslâmiyetin kuvvetiyle, medeniyetin mehasini galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, sulh-u umûmiyi de temin edecek.

Evet, Avrupa’nın medeniyeti fazîlet ve hüda üstüne tesis edilmediğinden, belki heves ve heva, rekabet ve tahakküm üzerine bina edildiğinden; şimdiye kadar medeniyetin seyyiatı hasenatına galebe edip ihtilalci komitelerle kurtlaşmış bir ağaç hükmüne girdiği cihetle; Asya medeniyetinin galebesine kuvvetli bir medar, bir delil hükmündedir. Ve az vakitte galebe edecektir.

Acaba istikbale karşı, ehl-i îman ve İslâm için, böyle maddî ve manevi terakkiyata vesîle ve kuvvetli, sarsılmaz esbab varken ve demiryolu gibi istikbal saadetine yol açıldığı halde, nasıl me’yus olup ye’se düşüyorsunuz ve âlem-i İslâmın kuvve-i maneviyesini kırıyorsunuz? Ve yeis ve ümitsizlikle zannediyorsunuz ki, “Dünya herkese ve ecnebîlere terakki dünyasıdır; fakat, yalnız bîçare ehl-i İslâm için tedennî dünyası oldu” diye pek yanlış bir hataya düşüyorsunuz. Madem meylü’l-istikmal (tekâmül meyli) kâinatta fıtrat-ı beşeriyede fıtraten derc edilmiş; elbette—beşerin zulüm ve hatasıyla başına çabuk bir kıyamet kopmazsa—istikbalde, hak ve hakîkat, âlem-i İslâmda nev-i beşerin eski hatîatına kefaret olacak bir saadet-i dünyeviyeyi de gösterecek, inşaallah…

Evet, bakınız zaman hatt-ı müstakim üzerine hareket etmiyor ki, mebde ve müntehası birbirinden uzaklaşsın; belki, küre-i arzın hareketi gibi bir daire içinde dönüyor. Bazan terakkî içinde yaz ve bahar mevsimi gösterir, bazan tedennî içinde kış ve fırtına mevsimini gösterir. Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi nev-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak, inşaallah. Hakîkat-i İslâmiyenin güneşi ile, sulh-u umûmi dairesinde hakîki medeniyeti görmeyi rahmet-i İlahiyeden bekleyebilirsiniz.
Tarihçe-i Hayat, İlk Hayatı, s. 149

LÛ­GAT­ÇE:

mehasin: güzellikler, iyilikler, iyi ahlâklar.
seyyiât: kötülükler, günahlar, suçlar.
sefahet: zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkünlük.
mütevakkıf: birşeye bağlı olan, onunla iş görecek olan.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*