Güneş’in çıkardığı sesler

“Araştırmacılara göre aslında güneşin de kendi müziği var. Sheffield Üniversitesi araştırmacıları ilk defa, güneşin dış atmosferindeki manyetik alan tarafından yaratılan esrarengiz melodileri kaydetmeyi başardılar. Bu alan, aynı enstrümanlar gibi titreşiyor ve ses çıkarıyor.“ (Bu haber 22.06.2010 tarihli Taraf’ta yayımlanmıştı.)

Haberde geçen “manyetik alan tarafından yaratılan esrarengiz melodiler” ifadesi üzerinde durmak gerekirse “yaratmak” Cenâb-ı Allah’a mahsustur. O’ndan başka hiçbir şey ve hiç kimse bir şey yaratamaz. Kur’ân nuruyla bakamayan gözler ve akıllar sıkça “yaratmak” ifadesini kullanıyorlar. İşin garibi, şirk kokan bu ifadeyi bazı safdil iman ehlinin de kullandığını görüyoruz. Bu hususta dikkatli olmamız gerekiyor.

Haberde, güneşin müziğinden ve esrarengiz melodiler çıkardığından söz edilmiş. Biz duymasak da, her varlığın çıkardığı bir ses olduğu, yani kendine has bir lisanı, bir tesbihâtı bulunduğu gerçektir. Bununla ilgili âyet-i kerimede: “Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar, onu tesbih ederler. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız” 1 buyuruluyor.

Güneş’in manyetik alanıyla esrarengiz melodiler çıkardığını iddiâ eden araştırmacılara Risâle-i Nur şu cevabı veriyor: “…o akılsız feylesoflar hikmetsiz zannetmişler ve hakikatte; biri enfüsî, diğeri âfâkî iki hareket-i cezbekârânede zikir ve tesbih-i İlâhî ile Mevlevî gibi zikreden ve deverâna kalkan o zerreleri, kendi kendine, sersem gibi dönüp oynuyorlar zum etmişler. İşte, bundan anlaşılıyor ki, onların ilimleri ilim değil, cehildir; hikmetleri, hikmetsizliktir.” 2

Evet, suların şırıltılarında ahenkli bir ses var, rüzgârın uğultusunda ahenkli bir ses var, yaprakların hışırtısında, kuşların cıvıltısında, kısacası âlemin her bir parçasında gelişigüzel değil de mânâlı ve huzur verici sesler var. Bütün bitkiler, meyveler, zerreler, küreler kendi lisanlarıyla Hâlık’ımızı tesbih edip, şerik ve nazirden tenzih ederek vahdâniyetine şahadet ediyorlar.

Bu hareketleri görecek göz, işitecek kulak, idrak edecek akıl gerekir. O da ancak imanla mümkün olur, mü’min feraseti ile anlaşılır. Yoksa felsefenin ruhsuz bedeni ile bunların mânâsını ve mahiyetini anlamak mümkün değildir

Dipnotlar:

1- İsrâ Sûresi: 44.

2- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 508.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*