Haram Yemek

Cenâb-ı Hak sayısız nimetler vermiş ve insanlığın hizmetine sunmuştur. Bunlardan ancak az bir kısmını yasaklamıştır. Âyet ve hadislerin ortaya koyduğu hükümlerle yapılması kesin olarak yasaklanan şeylere haram denir. Haramları tayin eden Allah’tır. Fakat netice itibariyle bakıldığında da Allah’ın haram kıldıkları gerçekten insan için zararlıdır.

 Haram kılınan şeylerin arkasında birçok hikmet bulunmaktadır. Haramlar insana maddî ve manevî zararlar getirebilecek kapılar hükmündedir.

Hiç kimse, helâlleri haram, haramı da helâl yapamaz. Kur’ân- Kerim’de de bu hususta pek çok ihtar bulunur. Bundan başka hadis-i şeriflerde de bu mesele hassasiyetle vurgulanmıştır. Resul-i Ekrem (asm) bir hadislerinde şöyle der: “İbadet on parçadan müteşekkildir; bu on parçanın dokuzu helâl rızkın aranmasındadır.”

Mü’min harama düşmeme konusunda azamî dikkat göstermelidir. İnsan kalbine akıp gelen kan, helâl rızkın ürünü ise, onunla hem maddî kalp, hem mânevî kalp sağlıklı olacaktır. Necis kanın deveranı ile meşgul olan bir kalp, bozulmaktan kurtulamayacaktır. Bu mesele ile ilgili İbrahim Hakkı, Marifetnamesinde şöyle söyler: İnsanın fiilî hareketleri yeme içmesine göredir. Eğer haram yerse, hareketleri ve sözleri harama yönelir. Helâlinden fazla yerse, söz ve hareketleri lüzumsuz ve yersiz olur. Dolayısıyla haramlar kalbi katılaştırır ve ibadetlerdeki huzur ve huşuyu alır. Özellikle de, teheccüd ve gece namazındaki tembelliğin asıl sebeplerinden birisi de, haram lokma olduğu söylenir.

Bediüzzaman, bu mesele ile ilgili Mesnevî-i Nuriye’de şöyle bir tesbitte bulunur: “Hem senin mahiyetine öyle mânevî cihazat ve lâtifeler vermiş ki, bazıları dünyayı yutsa doymuyor. Bazıları bir zerreyi kendinde yerleştiremiyor. Baş bir batman taşı kaldırdığı halde göz bir saçı kaldıramadığı gibi, o letâif bir saç kadar bir sıkleti kaldıramıyor. Yani gaflet ve dalâletten gelen küçük bir hâlete dayanamıyor. Hatta bazen sönüyor ve ölüyor. Madem öyledir, hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letaifini onda batırma.”

Haram lokma duâların bile kabulüne manidir. Resûlullah bir hadis-i şeriflerinde, “Dualarınızın kabul olmasını istiyorsanız, helâl lokma ile besleniniz! Çok kimse vardır ki, haram yer, haram giyinir, sonra da ellerini kaldırıp dua eder. Böyle birinin duası nasıl kabul olunur?”

Sahabeler bu konuda o kadar titiz davranmış ki, şüphelendikleri zaman, ellerini boğazlarına atarak kusmuşlardır. Çünkü Peygamber Efendimiz (asm) “Vücudunda bir tek haram lokma bulunan bir kimsenin ancak Cehennemle temizleneceğini söylemiştir.”

Mevlânâ, “İlim de, hikmet de helâl lokmadan doğar. Aşk da, merhamet de helâl lokma ile meydana gelir. Bir lokma haset ve hileyi, cehalet ve gafleti, kin ve adaveti netice verirse, bil ki o haram lokmadandır. Kalbe ekilen tohumlar ne ise, ürün de o olacaktır.”

Helâl lokmanın iffetle de çok alâkası vardır. Helâl yiyecek azalırsa, marifet ve hakikat kaybolur. Bir mânâsıyla hikmet olan marifetin kaybolması, şehvet ve gadabın bozulmasını netice verir. Gayr-i meşrû yollarla gelen kazançlar çocukları da gayr-i meşrû yollara sevk edecektir. Dolayısıyla zamanın değişmesi, asrın başkalaşması, herkesin öyle olması hakikî Müslümanları etkilemez. Büyük zatlar, haramla beslenen anne babaların çocuklarının mânevî yapısının bozulabileceğini söylerler.

İmam-ı Gazali, haram yiyen bir kadının sütüyle beslenen çocuğun, ileride habis şeylere ve çirkin işlere meyledeceğini söyler.

Anne ve babaların damarlarındaki bir parça haram, çocuğun muvakkat veya müebbed kayma sebebi olabilir. Ebû Vefa Hazretleri, kendi hayatından bir kesitle bu meselenin önemini anlatır. Ebu Vefa Hazretlerinin oğlu, sürekli elinde bir çuvaldızla dolaşmaktadır ve su tulumlarını delmektedir. Konu komşu bir süre sonra babası olan hazrete durumu bildirirler. Ebu Vefa buna çok üzülür ve eşine gider, bu durumun sebebinin, ikisinden birinin olduğunu söyler. Hamileyken yanlış bir hareketi olup olmadığına dair düşünmesini ister. Hanım düşünür ve şöyle söyler: “Çocuğun doğmasından birkaç ay evvel komşuya gittim. Orada portakal ve nar gördüm. Canım çekti, isteyemedim. Ben de komşu görmeden elimdeki örgü tığını meyvelere saplayıp saplayıp ağzıma götürdüm.” der. Ebu Vefa Hazretleri bunu duyunca, “İşte tığını meyveye saplayıp birkaç damla da olsa, izinsiz ve haram olan meyve suyunu tatman, evlâdımızda tulumları delme şeklinde tezahür etti. Şimdi Allah’a dön ve af dile, komşundan da helâllik iste” der. Bir süre sonra çocuğun içine bir pişmanlık gelir ve bir daha böyle bir şey yapmayacağına dair kendi kendine söz verir.

Hâsılı ibadetlerin muteber, duâların makbul, çocukların salih olması ve mânevî hayatın sağlıklı olması için helâl dairesinden ayrılmamak gerekir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*