Hizmet, müsbet hareket etmektir

* Hizmet, “ifsat ve zındıka komitelerine aldanmamak için müteyakkız olmak”tır. “Bu asrın acip bir hassasıdır.

Bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderunluğu (temiz kalbi, saf gönüllü) ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler manevî ve maddî hukuk-u ibâdı (insan hakkını) mahveden adamdan görse, ona bir nevî taraftar çıkmasıdır.

Bu suretle, ekall-i kalîl (azın da azı) olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil taraftarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüp eden musîbet-i âmmenin (genel musîbetin) devamına ve idamesine, belki teşdidine (şiddetlenmesine) kader-i İlâhiyeye fetva verirler; ‘Biz buna müstehakız’ derler.
“Evet, elması bildiği (ahiret ve iman gibi) halde, yalnız zaruret-i kat’iye sûretinde şişeyi (dünya ve mal gibi) ona tercih etmek ruhsat-ı şer’iye var. Yoksa, küçük bir ihtiyaçla veya hevesle veya tamâh ve hafif bir korkuyla tercih edilse, eblehâne bir cehalet ve hasârettir, tokata müstehak eder.
“Hem âlicenâbâne affetmek ise, yalnız kendine karşı cinayetini affedebilir. Kendi hakkından vazgeçse hakkı var; yoksa başkalarının hukukunu çiğneyen cânilere afüvkârâne bakmaya hakkı yoktur, zulme şerik olur.” 1

* Hizmet, Bediüzzaman’ın talebelerine verdiği en son derste dikkat çektiği, Risâle-i Nur meslek ve meşrebinin belkemiğini oluşturan “müsbet hareket etmek”tir. Menfî hareket değildir. Allah’ın rızasını düşünerek sırf iman hizmetini yapmaktır. “Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde, her bir sıkıntıya karşı sabırla şükürle mükellefiz.” 2
Müsbet hareket, Allah’ın emrine uygun, nezaket ve nezahetle; şiddet, tahrip ve tecavüzden uzak; yapıcı, tamir edici; ölçülü, dengeli, âdil ve hakperest hareket tarzıdır. Şiddetli olumsuzluklar ve baskılar karşısında da, bir anlamda sivil itaatsizliktir.

* Hizmet, bir sıkıntı ve problem karşısında suçlamak, şikâyet ile tenkit etmek değil; “sabırla, şükürle” hizmete devam etmektir. Birisi hastalandığında, “Ya kardeşim niye hasta oldun ya?” deyip onu darbelemek mi gerekir, yoksa tedavi yollarını aramak mı? Veya, bir kardeşimiz bir kaza geçirdiğinde, “Niye kaza yaptın, niye dikkat etmedin, nedir bu hâlin!” deyip üzerine mi gitmek, yoksa hastaneye mi yetiştirmek icap eder? Mânevî hastalık ve kazalara da bu zaviyeden bakmalı.
Problemler, sıkıntılar karşısında takınacağımız tavrı yine Bediüzzaman’ın ağzından dinleyelim:
“Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, îmânım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, îmânımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!” 3
Yine onun ifadesiyle, hamiyet (din, iman, Kur’ân yolunda gayret ve çalışma) şiddetli engellere karşı, şiddetli metanet göstermektir.

Dipnotlar:

1- Kastamonu Lâhikası, s. 24., 2- Emirdağ Lâhikası, s. 455.
3- Tarihçe-i Hayat, s. 543.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*