İhmal ettiğimiz alanlar

Din psikolojisi alanında yaptığı çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Ali Köse’nin sözlerini ciddiye almak gerekiyor.

Dindarların görünürlüğünün arttığını ancak ülkenin “dindarlaşmadı”ğını düşünüyor.

Eğitim sistemini, hukuk sistemini kurguladığımızı ama Avrupa’dan gelen unsurlarla bu düzeni kurup aynı zamanda etkilenmemenin sosyolojik gerçeklere aykırı olduğunu söylüyor.

Peki, kendimize ait olan değerleri koruduk mu?

Prof. Ali Köse diyor ki:

“Dini bir söylemden bakarsak insanların çoğu değiştik, bozulduk diyecektir. Ama ben bir araya gelmenin, bütünleşmenin etkileşimin getireceği sonuçları önceden bilen, sosyolojik realiteyi bilen birisi olarak baktığım zaman bana göre fazlasıyla koruduk. Ben daha fazla değişim bekliyordum.” (Zaman)

Örnek veriyor:

-İslami bankacılık gibi… Bankacılık ekonomik sistemle ilgili.

-İslami moda diyoruz… İslami moda giyim kuşamla alakalıdır. Hayatın ta kendisi.

-Yeşil pop diyoruz… Müzik güzel sanatlarla alakalı.

Yani: moda/pop/banka, bunlar Batı’ya ait… Biz Batı’dan bunları alıp, kendimize göre sistematize ettik.
***
Moda kavramı muhafazakâr alana girdiği günden beri, özellikle üniversiteye giden genç kızlarımızı etkisi altına aldı.

Anneleri gibi giyinen veya tesettürlü genç kızlar yerine, kendi modasını oluşturan hatta modern zamana kendini uyarlayan –güncelleyen- bir kuşak meydana geldi.

Bu kuşağın handikapları olmadı değil. Öyle ki tesettür ve tesettürsüzlük arasında ince bir çizgi oluştu. Tesettür gibi giyinip ama aslında tesettürün dışında bir kıyafete büründüler. 

Bunu da “tesettür defileleri” ile ilan ettiler.

Köse, “Halbuki tesettür defilesi modern dünyada ben de varım, modern olanı kabul ediyorum ama modernliği kendime göre şekillendiriyorum mesajını içerir bence. Aynı olgu modern olandan hoşlanmayan bazı İslami kesimlerce de eleştirildi. Çünkü onlara göre tesettür modern olana göre şekillendirilemezdi. Böyle bir şey kadın iffetiyle bağdaşamazdı” diyerek bir tespit yapıyor.

Tesettür “modern”le çatışmıyor. Tam tersine, modern geçinen veya “ideolojik” insanların “tesettür”le bir derdi var. Çünkü hiçbir zaman “tesettür” kavramını benimsemediler, kabullenemediler.
***
Peki, hızla “muhafazakâr”laşma konusuna ne demeli?

Yani “dindarlaştık” mı?

Köse’ye göre, “Bundan 20 sene önce kadınların şu kadarı kapanıyordu, şimdi kadınlarda kapanma oranı yükseldi gibi bir veri söz konusu değil. Tam tersi söz konusu. Başörtüsünden gidecek olursak, başörtüsü takma oranında düşme vardır. Beş vakit namaz kılma oranında yükselme değil, düşme vardır” diyor.

Basit bir örnek veriyor Köse:

“…Eskiden camide olan, televizyona aktarılmış oldu. Nihat Hatipoğlu bugün var olmadı. Ama sistem, teknoloji anlamında sistemi kastediyorum, Nihat Hatipoğlu’nu camiden çıkardı, getirip televizyona koydu. Yani mekanizma değişti, mekanizme değişip daha görünür hale geldiği zaman biz onu daha fazla dindarlaşma şeklinde anlıyoruz.” (a.g.g.)
***
Ya “kültürel” alanda?

Prof. Dr. Ali Köse “muhafazakâr”ların kültürel alana yatırım yapmaktan uzak durduğunu ve “İnsanlara falan işi yapalım dediğimiz zaman elin cebe gitme ihtimali düşük. Ama cami yaptıralım dediğin zaman hemen çıkarıp veriyor. Neden, çünkü bugün yatır yarın sonuç al, hemen sevaba dönüşsün mantığı hakim. Ama kültürel alanda uzun vadeli yatırım yapmak çok daha farklı bir şey.

Kültürel alanda en çok sıkıntıyı çekenlerden biriyim. Çünkü kültüre yatırım yapılmadığı gibi, bir de yozlaşma tehlikesiyle karşı karşıyız.

Sinema alanında;

“Bizim mahalle”nin yönetmenleri “sponsor” diyerek feryat figan ederken “Bizim mahalle”nin ağa babaları duymuyor. Çünkü kulakları pamukla tıkalı.

Kitap alanında;

Çok satan kitaplar listesine baktığınızda, kitap satışı yerlerde sürünüyor. Çünkü okuma oranı düştü. Sekülerizm veya tüketim çılgınlığı 1970’lerden beridir her geçen gün artan bir hızla bizi sarıp sarmaladı.

Güzel Sanatlar ve dahi birçok sanat dalında yaşadığımız sıkıntıları daha dile getirmedik. Çünkü o kadar çok problemlerimiz var ki, ancak birkaç haftalık makale meramımızı anlatabilir.

Prof. Ali Köse, “İslami kesimin kültürel yapıyı yeterince algılamadığı” düşüncesinde.

Yine de ümitli:

“Bunu anlayacak vakitleri var. Yeni bir alan, onunla da yeni karşılaşıyor. Onun için görgü, kabiliyet, anlayış İslami kesimde söz konusu değil. Ama gelecek yıllarda olur diye düşünüyorum.”

Ne yazık ki, kültür-sanat-musıki ve estetikten en çok bahseden bizim kesim, ama en çok ihmal ettiğimiz alan da budur!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*