Kainatın ve hizmetin itici gücü: Şevk

Şevksiz çalışan bir arı gördünüz mü? Karıncaların tatil yaptığı bir ana rast geldiniz mi? Atomların, dünyanın, galaksilerin dönmediği, dinlendiği bir zaman dilimi oldu mu? Soruları uzatmak mümkün. Ne kadar manasız geliyor değil mi bu sualler? Mevcudatın şevkle vazifesini yapmasına o kadar alışmışız ki aksini tahayyül edemiyoruz. Hiç şevkiniz bozuldu mu? sualine nasıl yanıt veririz? Belki de şevkimizin bozulmadığı bir gün yoktur diye cevaplasak mübalağa etmiş olmayız. Yaşadığımız dehşetli zaman dilimini göz önüne aldığımızda ise moralimizi, ümitlerimizi, şevkimizi bozacak çok sayıda vakıa olduğu bilenen bir hakikattir.

Peki, iman ve Kur’an hizmeti yapma misyonunda ki Nur talebeleri bu durumdan nasıl kurtulacaktır? Şevkimizin ziyadeleşmesi için neler yapmalıyız? Şevkin hayatla, ümitle, ihlasla sair kavramlarla ilişkisi nedir? Moral bozucu hadiseleri lehimize çevirmek mümkün mü? Bu yazımızda mezkûr sorulara Risale-i Nur metinleri çerçevesinde yanıt bulmaya gayret göstereceğiz.

Kâinatın düzeni hareket üzerine kuruludur. Küçük bir çekirdeğin ağaç olması, bir damla suyla başlayan yolculuğumuzun 100 trilyon hücreli bir insana dönüşmesi faaliyet ve hareketle mümkündür. İnsandaki potansiyel kuvve ve yeteneklerinin gelişmesi için hareket şarttır. Şevk olmadığı takdirde harekete geçilemeyecek, bu da hayatın sönmesine sebep olacaktır. Demek ki, şevkini kaybeden insanın hayattan da hissesi olmayacaktır. Ümitsizlik çukurlarına düşmekten kurtulamayacaktır. Bu karanlık kuyudan çıkış yolu; şevkin hayat, kâinat, ümit özelinde insan açılımlarını anlamaya bağlıdır.

Bediüzzaman bu ifadeleri Münazarat adlı eserinde şu şekilde ele almıştır:

“Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise matiyyesidir. İşte, himmetiniz şevke binip mübareze-i hayat meydanına çıktığı vakit, en evvel düşman-ı şedîd olan yeis rastgelir. Kuvve-i mâneviyesini kırar. Siz o düşmana karşı “Ümidinizi kesmeyin.” (Zümer Sûresi,53. Ayet) kılıncını istimal ediniz.”1

İnsan kainatta her hadiseden etkilenecek şekilde yaratıldığından anlık değişimler yaşar. Örneğin, üç aylar mevsiminde aşkla, şevkle ibadet hayatını sürdürür. Üç aylar bitince o tempoyu muhafaza edemez. Yaz mevsiminde kışa nazaran daha çok günahlara maruz kalır. Dünyevi meşgaleler, maddi problemler şevki olumsuz etkileyen diğer unsurlardır. İnsan maddi (beden) ve manevi (ruh) unsurlardan mürekkep bir varlıktır. Bu unsurlar birbiriyle etkileşim içindedir. Üstad bu hakikati “Maddî hava bozulduğu vakit nasıl ki sıkıntı veriyor; asabî sinelerde inkıbaz hali başlıyor; öyle de, bazen manevî hava bozuluyor…”2 şeklinde özetler.

Manevî havanın bozulmasında manasız eğlencelere dalmanın önemli bir payı vardır. Hobi adı altında eğlencelere dalmak, özellikle hızla gelişen teknolojiyle birlikte televizyon, bilgisayar, cep telefonu ve sosyal medyayla adeta hipnoz edilen insanın vakti, sonu pişmanlıkla sonuçlanacak şekilde geçiyor. Bu meselenin çözümü ise tefekkür penceresinden bakarak kâinattaki mahlukata dikkat etmektir. Üstadımızın atomdan galaksilere kadar geniş bir tefekkür yelpazesini nazara vermesinden ders almamız gerekir.

Tüm bu kâinat açılımlarından iman hizmetinde olan Risale-i Nur talebeleri şevk hususunda nasıl ibret alabilir? Yaşadığı ve yaşayacağı zorluklarla nasıl başa çıkabilir? Ağır imtihanları avantaja çevirecek formüllere nasıl ulaşabilir? Şevki anlamak ve yaşamak için neler yapmalıdır?

Kâinattaki en büyük hakikatin iman olduğunu hatırlarsak, bu hakikate ömrünü vakfedenlerin elbette ki düşmanı eksik olmayacaktır. Dahası bu kutlu yolun neferleri, şahs-ı manevî suretinde (zındıka, ifsat ve mason komiteleri gibi) planlı ve sistematik hücumlara müteaddit defa maruz kalacaklardır. Öncelikle bu realiteyi kabul etmek ve yüzleşmek gerekir. Bediüzzaman bu planı deşifre ederek şevke olan etkisini şu şekilde özetler: “Risale-i Nur’un intişar ettiği her tarafta bu sıralarda, şimdiye kadar bir plân dâhilinde Risale-i Nur’un fütuhatına karşı tecavüz var. Bir derece, şevk ve neşeye zarar verdi, bir devre-i tevakkuf açtı.”3

“İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.”4 ayeti şevkle çalışmaya teşvik eder. “Dünya, ahiretin tarlasıdır.”5 hadisi bu gayretin ahiret odaklı olmasını ihtar eder. Ahiret kazancını sağlamak da faydalı olmakla mümkündür. Bu yarar sadece kendimize ve dünyamıza değil insanlığa ve ahirete yönelik olursa anlamlıdır. Nitekim ““İnsanların en hayırlısı onlara en faydalı olandır.”6 hadisi son derece ibretlidir.

Nur talebeleri yeise düşmeden şevkle vazifelerini yapmalıdır. Dünyanın en yararlı işini yaptıklarını, dolayısıyla en hayırlılar arasında olacakları müjdesine nail olmak için çalışmalıdır. Bu şevkin bulaşıcı olduğu da hatırlanmalıdır. Zira “Var olunuz, bahtiyar olunuz. Sizin pek ciddî sa’y ü gayretiniz hem burada, hem başka yerlerde şevk ve gayreti uyandırıyor.7 ifadeleri şevkli gayretin diğer hizmet mahallerini de uyandırdığını hatırlatıyor.

Üstadın: “Bu kadar fırtınalı hâdiseler içinde Risale-i Nur’u muattal bırakmadınız, söndürmediniz; belki öyle parlattırdınız ki, bizi de ışıklandırıp gayrete getirdiniz. Ve bilhassa bahar mevsiminde, umumî gaflette ve derd-i maişetin verdiği dehşetli belâ içinde böyle kemâl-i şevk ve gayretle Risale-i Nur’a çalışmak, hakikaten bir inâyet-i İlâhiyedir. Sizleri bütün ruhumuzla tebrik ediyoruz.”8 ifadeleri zahiren en zor şartlarda dahi küçük bir gayretin hizmetlere olan tesirini özetliyor. Üstadın tebriğine ve duasına sebep olması da fırsatın büyüklüğünü anlamamızı sağlıyor.

Bu noktada zorluklara karşı Nur talebelerinin şevkinin bozulmaması için Üstad hazretlerinin müteaddit defa atıf yaptığı hadis ve izahatını hatırlamak gerekir: “İşlerin en hayırlısı zorlu olanıdır.” (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:55) sırrınca, azîm hayırların müşkülâtı çok oluyor. Müşkülât çoğaldıkça ehl-i himmet fütur değil, gayret ve sebatını ziyadeleştirir. İnşaallah siz de öyle metîn ve sebatkârlardansınız.”9

Müşkülatlar adeta şevki ziyadeleştiren kamçı hükmündedir. Müşkülatlar moral bozacak mazeret yerine şevk artırıcı unsur olarak görülmelidir. Hatta hizmette bulunan kardeşlerimizin çekilmesi bile şevkimizi, gayretimizi bozmamalıdır. “Başkalarının füturu ve çekilmesi, ehl-i himmetin şevkini, gayretini ziyadeleştirmeye sebebdir. Zira gidenlerin vazifelerini de bir derece yapmağa kendini mecbur bilir ve bilmelidir.”10

Nur talebesinin tavrı her şartta bellidir. Vazifesine odaklanmalı, zahiri şartlara göre hükmünü bina etmemelidir. Zira bu hizmeti yapanların gayretleri “sayı!” ve “sonuç’” odaklı değildir. Vazifesini yapıp, vazife-i ilâhiyeye karışmamak düsturunu yaşamaya çalışırlar. Beklenmeyen bir menfi hadiseyle karşılaştıklarında şevki artan bir tempoda o olumsuzluğun giderilmesi yönünde gayret göstermeye “kendilerini mecbur bilirler!”

Netice itibariyle her bir Nur talebesi, Risale-i Nur hizmetinin dört temel prensibinden biri olan “şevk-i mutlak”ı11 elinden geldiğince yaşamaya gayret göstermelidir. Yani her durumda maddi şartlar ne olursa olsun hatta tek bir kişi bile kalsa faaliyetinde, gayretinde, enerjisinde, ümidinde, ihlasında artan bir şevki yaşamalıdır. “Muhakak ki her zorlukla beraber bir kolaylık vardır”12 ve “Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez.”13 ayetlerini her daim hatırlayarak zorlukları sevmeli ve şevkimizi artırmalıyız vesselam…

Dipnotlar:

Eski Said Dönemi Eserleri, s.218.;
Kastamonu Lâhikası, s.140.;
Kastamonu Lâhikası, s.214.;
Necm Sûresi, 39.;
Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, 1:412.;
Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:463; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 3:481.;
Kastamonu Lâhikası, s.86.;
Kastamonu Lâhikası, s.252.;
Barla Lâhikası, s.374.;
Kastamonu Lâhikası, s.69.;
Mektubat, s.32.;
İnşirâh Sûresi, 5.;
Bakara Sûresi, 286.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*