Kırmızı çizgiler çiğnenmesin

Bediüzzaman’ın; “Kur’ân bizi siyasetten menetti” dikkat çekici tesbitinden hareketle biz de bu güne kadar fiilî siyasetten hep uzak durduk. Risale-i Nurla din-i mübine hizmet etmeyi vazife bilenlerin aktif siyasetle aralarına belirgin bir mesafe koymaları gerektiğinden, biz de hep siyasilerden ve siyasetten uzak durmayı prensip edindik. Çünkü elinde siyaset topuzunu tutanlar din-i mübine istenilen şekilde hizmet edemezler.

Ancak bizler üstlendiğimiz bir kutsî dâvânın bir gereği olarak siyasetten ve siyasilerden uzak durmayı, onların işlerine karışmamayı prensip edinmiş isek, onların da bize ve meşgul olduğumuz iman, Kur’ân hizmetlerimiz ile ilgili meselelere girmemelerini beklemek hakkımız olsa gerek. Milletin ortak değerleri olan kutsî değerlere zarar verecek, onları rencide edecek söz ve davranışlardan özenle kaçınmaları gerekir. Bilerek veya bilerek din-i mübini haleldar edecek sözlerden uzak durmalarını beklemek en tabiî hakkımızdır. Bu meyanda kırmızı çizgilerimizi dikkate almayıp, ihlâl edenleri hangi görüşten siyasî partiye sahip olursa olsun onları ikaz babından gerekli cevapları vermek de bizim vazifemizdir.

Birileri siyaset yapıyorum diye, açıktan veya gizli olarak dini veya dindarları tezyif edici söz ve davranışlarda bulunuyorsa; bir diğeri siyaset adına, milliyetçilik üzerinden ırkçılık yaparak, milletin birlik ve beraberliğine halel getiriyorsa; bazıları da siyaset adına her fırsatta dinî argümanları kullanarak, kahir ekseriyeti Müslüman olan milletin teveccühünü ve desteğini almak için, dinî değerleri kullanmaktan çekinmiyorsa, bu durumda bize de söz söylemek hakkı doğar.

Görebildiğimiz kadarıyla siyasî partilerimizin çoğu şu ifade etmeye çalıştığımız yanlışlara zaman zaman girdiler ve halen de girmeye devam ediyorlar. Her halükârda milletin desteğini alıp, hedeflerine ulaşmak için her şeyi kullanmaktan çekinmiyorlar. Siyaset adına kimisi din düşmanlığı yaparken; kimisi de siyaset yapıyorum derken, Kur’ân’ın menettiği ırkçılık üzerinden giderek milletin arasına fitne sokmakta hiçbir sakınca görmüyorlar. Bazıları da kâinatta hiçbir şeye alet edilmemesi gereken dinin yüce değerlerini siyasetlerine alet etmekten çekinmiyor. Geçenlerde bir radyo programında konuşan hükümet sözcüsü zatın şu ifadelerine bir bakalım: “Hz. Peygamberin etrafındaki dört halifenin hepsi bir miydi? Hemen hepsi de birbirinden farklıydı… Üslûpları ayrıydı, yapıları ayrıydı, görüşleri ayrıydı.. Birisi oldukça yumuşak huylu, merhametli ve şefkatliyken; diğeri biraz daha tavizsiz ve sert bir yapıda idi. Ama hepsi de Hz. Peygamberin (asm) etrafında bir noktada birleşerek hizmetlerine devam ediyorlardı. İşte bizim durumumuz da aynen böyle… Başbakanımızın etrafındaki kişiler olarak, bizim de birbirimizden farklı görüşlerimiz, düşüncelerimiz olabilir… Üslûplarımız farklı olabilir. Çünkü birbirimizden farklı yönlerimiz var. Ama bu farklılıklara rağmen hepimiz her zaman Başbakanımızın etrafında birlik ve beraberlik içinde hizmetlerimize devam ederiz.”

Teşbihe bakın.. Kıyasa dikkat edin.. Eynes Sera, mines Süreyya… Hz. Peygamberin (asm) o her türlü hata ve kusurdan mualla makamı nerede; mevcut başbakanlık makamı nerede? Birer peygamber yıldızı olan ve cennetle müjdelenen, o yüksek manevî makamlar nerede; günümüz siyasetinin revaçta olan her türlü suistimallerle, yalan ve aldatmalarla iç içe olan, riskli alanda hizmet etmeye çalışan siyasîlerin makamı nerede?..

Dindar kimlikli bu zatın bu konuşmasıyla başta Hz. Peygamber’e, hülefa-i raşidine ve dolayısıyla dine bir zarar, bir nakise getirmek niyetinde olmadığını biliyoruz. İyi niyetinden şüphemiz yok. Ama “çok iyiler var ki iyilik niyetiyle kötülük yapıyorlar” kaidesi gereğince bu gibi ifadelerin dine zarar verdiği açık.

Bu gibi siyasilerin mazilerinde bu ve benzeri örnek ifadeler pek çok. Öyle görünüyor ki aradan yıllar da geçse “artık değiştik” dense de  fikir ve düşünceler değişmiyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*