Kutlular: Çeteler değil, millet iradesi hâkim olacak

Demokrasinin değeri artık anlaşıldı. Biz hiçbir zaman demokratikleşmeden ümidimizi kesmedik. Milletin hür iradesiyle demokrasiyi işleteceğiz.

28 Şubat’ta Mehmet Kutlular – Basın toplantıları, soru-cevaplar – 11

ÜMİTLİYİM, İNSANLAR UYANDI

Geçen ay vefat eden Yönetim Kurulu Başkanımız Kutlular, “Deprem İlahî ikazdır” dediği için 276 gün hapis yatıp tahliye olduktan sonra verdiği mülâkatta “Ümitliyim, insanlar yavaş yavaş uyanmaya başladı” demişti.

ÇETELER ENGEL OLAMAZ

“Demokrasiyi isteyenler çoğaldı. Öbür tarafta gruplar, çeteler hâkim. Hâkim güçler direniyor, ama onlar azınlıkta. Demokrasi yolundaki ilerlemeler durmaz. Demokraside millî iradenin hâkimiyeti var.”

Çeteler değil, millet iradesi hâkim olacak

BEN Ümitliyim. İnsanlar yavaş yavaş uyanmaya başladı. Demokrasiyi isteyenler çoğaldı. Öbür tarafta gruplar, çeteler hâkim. Hâkim güçler direniyor, ama bu yoldaki ilerlemeler durmaz. Demokraside millî iradenin hakimiyeti var.

Meselâ, Metris’te kaldığım günlerde, –orada mahpusları ıslah için hocalar geliyordu– altı yedi tane hoca geldi. Orada koğuşlara dağılıp sohbet ediyorlarmış. Beni de ziyarete geldiler. Baktım hocalar bana soruyorlar: Yahu diyorlar, “Mehmet Ağabey” veya “Mehmet Bey, biz bu mahkûmlara onların istifadesi için nasıl bir yol takip edilim, nasıl bir metod uygulayalım?” Çünkü kendilerininki yetmiyor. Ben de onlara anlattım: Bunlara işte böyle yaklaşın, şöyle yaklaşın. Sadece dinî meseleler değil, onların suallerine göre cevap verin. Vaiz sıfatınızla onların karşılarına çıkmayın. Bir insan olarak onlara muhatap olun. Çünkü sen hoca–vaiz sıfatıyla çıkınca–ilim adamına fazla saygı da kalmamış-onun söyleyeceği sözlere kendisini kapatıyor. Ya canını sıkacak şeyler söylüyor, ya da ‘Bizim ihtiyacımız yok’ diyor. Onlar bizim koğuşumuza gelip, bize telkin verecekleri yerde, bize “Ne yapalım?” diye sordular. Biz de Risale-i Nur’da Üstadın gösterdiği yerleri ve tecrübeleri de hatırlatarak onlara anlattık. “Allah razı olsun” diyerek gittiler.

Türkiye her geçen gün daha da demok- ratikleştikçe, hak ve hürriyetler genişleyecek ve insana insan olduğu için değer verilmesi lâzım geldiği görülecek. Gelişen dünyada, demokratik ülkelerde artık her mesele insan eksenli olarak düşünülüyor. “Millet devletin emrinde değil, devlet insanın emrinde olmalıdır” diye düşünülüyor.

Türkiye demokratikleştikçe, oradaki görevliler–Adalet Bakanlığı, Cezaevleri Genel Müdürlüğü–samimî mânâda ıslah hareketlerinde noksanlarını görecek. Ve mahkûmlara manevî yönden telkinler vermek lüzumunu hissedecekler. Dürüst, topluma faydalı bir hale getirmek için bana göre Risale-i Nur o zaman onların olmazsa olmaz bir ihtiyaç olarak karşılarına çıkacak. Onu gördükleri zaman da tereddütsüz onu mahkûmlara okutmanın yollarını aramaya başlıyacaklardır. Tabiî bu yüzde yüz olmaz. Ama bu yolda adımlar atılacak diye düşünüyorum.

– Sizi mahkûm edenlerin niyetlerinin aksine, ‘hizmet kervanı’ yürüdü. Bu husustaki değerlendirmeniz nedir?

Çünkü hizmetin devamlılığı asıldır. Hele bizim hizmetimiz şahıslara bağlı bir hizmet değildir. Şahs-ı maneviye bağlı bir hizmet olduğu için bana göre hiç bir kopukluk olmadan, ciddî bir aksaklık olmadan, müessesemizin bir sistem üzerinde oturması sebebiyle orada bir aksaklık olmadı.

İnandığımız dâvâ noktasında da hizmette azalma olmamış, çoğalmıştır. Hizmetler devam etmiştir. Biz, geçici olarak o kervandan ayrıldık, tekrar aynı kervanın içine dahil olarak, bıraktığımız yerden başlayarak hizmetlere devam edeceğiz. Çünkü sistem çok önemli. Bediüzzaman Hazretleri de istişareye ve meşverete çok önem verdiği için bu böyle devam edecek inşallah. İstişareler yapıldığı müddetçe, orada şahıslar çok önemli olmaz. Yani boşluk bırakmaz, çünkü sistem var ve yürüyor. Her insan Allah’ın yarattığı ‘özel bir nüsha’dır. Herkesin ayrı kabiliyetleri vardır. Aramızdan ayrılan/ahirete giden herkes mutlaka bir boşluk bırakır. Ama yeni kabiliyetler o hizmeti omuzlar ve kervan devam eder. Benim hoşuma giden de bu sistemin oturmuş olmasıdır. Bunu görmeyi Allah bana nasip etti. Ben 9 ay yoktum, ama kervanda bir aksaklık olmadı. Demek ki, insanlar ve şahıslar fani, hizmetler bakidir ve devam edecektir.

– Türkiye’nin bir numaralı problemi nedir? Türkiye’nin demokratikleşme geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Türkiye’nin bir numaralı problemi demokratikleşememedir. Biz hiçbir zaman demokratikleşmeden ümidimizi kesmedik. Ama bunun gerçekleşebilmesi için, toplumun bu değerlere sahip çıkması lâzım. Kendi huzur ve saadetinin bu yolla olabileceğine inanması lâzım. Türkiye’de demokrasinin gelmemesinin bir sebebi, eskiden beri sol ve Marksist gruplar buna karşı çıktı. İslâmî gruplar da büyük ölçüde karşı çıktı. Milliyetçiler ve ırkçılar da demokrasiyi istemedi. Kemalistler de kendi ideolojileri ortadan kalkar diye bunu istemedi. Bunun için ihtilallere bile dâvetiye çıkarıldı. Ama insanlar yavaş yavaş uyanmaya başladı. Demokrasinin insanlık için, Türkiye için faydalı olacağı anlaşıldı. İnsanlık kervanı içerisinde izzetli, şerefli ve itibarlı bir üye olarak yaşamanın çok güzel bir şey olacağı ve bütün ekonomik meselelerin de demokratik sistem içinde çözülebileceği anlaşıldı. İşçiler de eskiden hürriyet değil de ‘ekmek’ istiyordu. Ama hürriyet olursa ekmek de büyür. Olmazsa hakim gücün insafına kalmışsın.

Dolayısıyla ben ümitliyim. Demokrasiyi ister takiyye yaparak olsun ister samimî olarak olsun isteyenler çoğaldı. Sanayiciler, sivil toplum kuruluşları, dindarlar da dahil olmak üzere, bu yolda ilerleniyor. Hâkim güçler direniyor, ama onlar azınlıkta. Ama bu yoldaki ilerlemeler durmaz. Bence en kısa zamanda yine millî bir mutabakatla milletin hür iradesiyle bu gerçekleşir. AB’ye girmek de Türkiye’nin menfaatinedir. Ki, bunu araştırmalar da ortaya koyuyor. İnsanlarımız bunu istiyor. Yani ne AB’ye girdiğimizde vatan bölünür ne de Hıristiyanlaşırız. Çünkü girenlerin hiçbiri kendi öz değerlerini kaybetmemiş. Millet, devlet bu değerlerini korumak için birleşirse o zaman sıkıntı olmaz. Yoksa imtiyazlı bir sınıf, ‘sadece ben bu değerleri korurum’ diye ortaya çıkarsa bu yanlış olur. Demokraside millî iradenin hâkimiyeti var. Devlet, millet için var. Ama öbür tarafta gruplar, çeteler hâkim. Onlar hâkimiyetini elinden kaçırmak istemeyecektir. Ama bu mesut günün kısa zamanda geleceğine inanıyorum. İnşallah o günleri görmek bize de nasip olur.

Mehmet Kutlular’ın Üstadı anma proramındaki konuşması:

“EKMEKSiZ YAŞARIM, HÜRRiYETSiZ YAŞAYAMAM”

Yeni Asya istikrarlı bir çizgi ile tam 32 senedir hak ve hürriyetlerin mücadelesini veregelmiştir. Hak ve hürriyetler gerçek mânâsıyla Türkiye’de henüz yerleşmemiştir. Yerleşme mücadeleleri verilirken kesintilere uğramıştır. Bu hak ve hürriyetler bütün insanlıkta elde edilirken dâima sıkıntılar, çileler çekilmiştir ve çekilecektir. Ama bunu milletimiz mutlaka başaracaktır, bundan katiyen şüphem yoktur.

Hak ve hürriyetler adı altında düzenlenen programlar, hem gazetemizin mücadele verdiği, hem de bugün en çok muhtaç olduğumuz bu değer ve hakikatları dile getirmeye vesîle olacaktır.

En büyük problemlerimizden biri demokratikleşme noktasındadır. Bilhassa birinci derecede âlem-i İslâm’ın ve Türkiyemizin birtakım temel meselelerde sıkıntıları vardır. Şu sorular sürekli tartışılmaktadır: Hürriyet, demokratikleşme, demokrasi bizim inandığımız İslâm diniyle, mukaddes kitabımızla te’lif edilebilir mi? Bağdaştırılabilir mi? Dinimiz bunları nasıl kabul etmektedir? Müslümanlar olarak bir asgarî uzlaşmaya gelmek zarûreti vardır. Bu olmadığı zaman birtakım sıkıntılar kendiliğinden bunu beraberinde getiriyor.

Bediüzzaman Hazretleri çok güzel bir şey söylüyor. “Hürriyet, Cenâb-ı Hakk’ın Rahman isminin kullarına bir atiyyesidir, hediyesidir” diyor. Yani, Rahman isminin bir mânâsı Rezzak’tır; Rızık veren mânâsındadır. Cenâb-ı Hakk’ın kullarına verdiği rızıkları ifade eder ve sayar. Bediüzzaman Hazretleri tefsirinde bunu açıklarken hürriyetin insanlara ekmek kadar, su kadar lâzım olduğunu ifade eder ve der ki, “Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam”. Biz hem ekmek, hem hürriyet istiyoruz. Cenab-ı Hakk’ın kullarına bahşettiği hürriyeti lâyıkıyla ve hakkıyla hem biz istiyoruz, hem bütün insanlığın yaşamasını istiyoruz.

İNSANLAR HÜR YARATILMIŞTIR, ALLAH’TAN BAŞKA KiMSEYE KULLUK OLMAZ…

Rabbimiz insanı yaratırken hür yaratmış. Kendisine bile iman etmekte mecbur bırakmamış. Peygamberlere kitap göndermiş, tebliğ ettirmiş. inanıp inanmamayı insanın irâde-i cüz’iyesine bırakarak, inandığı zaman mükafatını, inanmadığı zaman da cezasını kendi vermek cihetiyle âhirete bırakmıştır. Biz böyle bir dinin mensubuyuz. irade-i cüz’iye insanı hayvandan ayıran bir özelliktir. Bir tercih hakkıdır. Rabbimiz bir sırr-ı teklif, yaratılışın hikmeti cihetiyle bizi buraya imtihan için göndermiştir. Bu imtihan da nedir? Hâlık-ı kâinatı tanımak, Ona iman edip, ibadet ve itaatımızı yapmaktır. Ama burada bağlayıcı, hukukî noktadan, dinî noktadan bir müeyyide koyup “inanmayanları cezalandırın” diye bir müeyyide yok. inananların mükâfatını, inanmayanların da cezasını verecek Allah’tır.

Burada Peygamberlere düşen, semavî dinlere düşen bu hakikatleri tam ve gönül rahatlığı içinde en güzel bir üslupla insanlara takdim edip, onların kendi irâdesiyle red ve kabulüne bırakmaktır.

Bu bakımdan Bediüzzaman Hazretleri, hürriyet meselesini, bizim devamlı şekilde Fatiha Sûresi’nde okuduğumuz, “iyyake na’bûdü ve iyyake nestaîn” (Ancak Sana (Allah’a) kulluk eder ve ancak Senden (Allah’tan) yardım dileriz) âyetiyle ifâde eder. Bir mü’min kâmil mânâda iman sahibi olursa Allah’tan başka kimseye kulluk yapmaz ve yapamaz. Çünkü, netice itibariyle tahakküm etmek isteyenler de Allah’ın kuludur. Ama bu emirleri aşarak, kendisinde birtakım kuvvetler vehmederek, tarihte olduğu gibi Firavunlar da, Nemrutlar da gelip geçmiştir. Ama inanan insanlar onların zâlimane tatbikatlarına göğüs gererek inandıklarından tâviz vermemişlerdir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*