Lâhika mektupları yoldaki işaret levhaları gibidir

“Mektup yazdım Hasan’a
Ha Hasan’a, ha sana!”
Abdurrahim Karakoç

Mektuplar, genellikle iki kişi arasındaki iletişimi, paylaşmayı ve haberleşmeyi sağlayan yazılı metinlerdir. Şimdilerde her ne kadar önemini kaybetmiş olsa da, eskiden mektup yazmak bir san’at, mektup almak bir saadet ve sevinç kaynağıydı. Postacılar, en çok yolu gözlenen ve gelişi özlenen insanlardı. Kapalı zarfların içinde ne özlemler, ne hasretler, ne sevdalar taşınırdı. Mektuplar, çok özel vasıtalardı, bir mahremiyeti vardı. Sahibinden başkasının okuması hiç hoş karşılanmazdı. Zira her mektup şahsî olur, şahsa yazılırdı.

Bediüzzaman Hazretleri ile talebeleri de biribirlerine mektuplar yazıyor, özlemlerini dile getiriyorlar, hizmetlerden bahsediyorlardı. Onların mektuplarında da kuvvetli özlemler, derin hasretler, yüksek duygular bulunuyordu. Ama onların mektupları şahsa değil, eşhasa münhasırdı. Mahrem değil, âleni idi. Okunduktan sonra dantelli bohçalara sarılıp kaldırılmaz, başka kardeşlerin de okuyup hisse alması için neşredilirdi. O mektuplarda talebeler, Risale-i Nur’u okumak ve yazmak suretiyle aldıkları yüksek feyizleri, manevi zevkleri, iştiyakları, hissiyatları dile getiriyorlar, merak ettikleri ve öğrenmek istedikleri mevzuları Üstadlarına soruyorlar, Üstad Hazretleri de talebelerin suallerini cevaplandırırken, onlara beslediği sevgiyi, hasreti ve hizmetlerinin önemini dile getiriyordu. Böylece hem irtibatları sağlanıyor, hem hizmetlerin yönü ve yöntemi birlikte tesbit ediliyordu. Onun için bu mektuplar, “Lâhika Mektupları” adı altında bir araya getirilmiş ve külliyata dahil edilerek Risale-i Nur’un tamamlayıcı cüz’ü olarak yayınlanmıştır. Lâhika Mektupları, Üstâd’ın müsaadesi ve tashihi ile Risale-i Nur’a dahil edildiğinden, Risale-i Nur’un ana unsurlarındandır. “Bunlar Üstad’ın sözleri değil” deyip Lâhika Mektuplarını Risale-i Nur’dan saymamak, onları okumaktan, hayata tatbik etmekten vazgeçmek, büyük bir hatadır. Risale-i Nur, içtimâî ve imanî konularla bir bütün olarak telif edilmiş, her satırı Bediüzzaman Hazretlerinin tashihinden geçmiş ve bir bütün olarak neşredilmiştir. İmanî mevzuları okuduğumuz gibi, Lâhika Mektuplarını da aynı sıklıkta, belki şiddetli ihtiyaç zamanlarında daha sık ve daha dikkatli okumak durumundayız.

Üstâd Hazretlerinin “Risale-i Nur’un kitapları biribirine tercih edilmez, her eserin kendi makamında bir riyaseti vardır” dediği eserlere, Lahika Mektupları da dahildir. Yani Lem’alar ne kadar önemliyse, Barla Lâhikaları da o kadar önemlidir. Sözler’in değeri ne kadarsa, Emirdağ Lâhikaları’nın değeri de ondan aşağı değildir. Şuâlar’ı ne kadar sıklıkla okumak gerekiyorsa, Kastamonu Lâhikası’nı da o sıklıkta okumak gerekir. Hatta, cemaatin ihtilâfa düştüğü, içtimâî istikametinde tereddütler yaşadığı zamanlarda, Lâhika Mektupları daha sık ve daha müdakkikane okunmalı ki, doğru istikamet muhafaza edilsin, içtimai tesanüdümüz gevşemesin, aramıza girmek isteyen fitne fesat casusları yol bulup giremesin.

Risale-i Nur, Kur’ân-ı Kerîm’in manevî bir mu’cizesi, Kur’ân’ın en son ve en mükemmel bir tefsiridir. Onun için Kur’ânî bir metod takip etmiş, kıssa ve misallerinde aynı yolu izlemiştir. Anlatılan kıssalar da, yer verilen mektuplar da, Risale-i Nur’dandır. Lahikalarda, bir talebesinin Üstadına yazdığı mektubu okuyan da Risale-i Nur’dan bir parça okumuş olur. “Bu falan talebenin sözü, Üstad’ın kendi ifadesi değil” deyip o ifadeleri Risale-i Nur’dan saymamak, Risale-i Nur’un bir kısmını red ve tahrip etmek demektir. Kur’ân-ı Kerîm’in de bir çok âyetinde bazı insanların sözlerine yer verilmiştir. Hatta, Firavun ve Nemrut’un sözleri de âyetlerde geçmektedir. Namaz kılarken, “Firavun ded ki…” diye başlayan bir âyeti okuyan insana, “Firavun’un sözlerini tekrar ederek namaz kılıyor” denilebilir mi? Üstad Hazretleri de Risale-i Nur’da müsbet-menfi bir çok insanın sözlerine yer vermiştir. “Fenâ ve fâni bir adamın güzel ve bâki bir sözü” diyerek, Tevfik Fikret’in bir sözü de Risale-i Nur’da yer alır. Kaldı ki, Lâhika Mektupları “saff-ı evvel” denilen Üstad’ın ilk talebelerinin ve kendisine en yakın olan insanların duygu ve düşüncelerini, heyecanlarını, şevklerini, bazen hüzünlerini, bazen sevinçlerini dile getiren mektuplardır. Bu mektuplarla sorulan suallerin bazıları, Risale-i Nur’un bazı hakikatlerinin ortaya çıkmasına vesile olan birer anahtar hükmündedir.

Netice olarak, Lâhika mektupları da Risale-i Nur’dandır ve ihtiyaca göre gerekli sıklıkta okunmalıdır. Günümüzdeki ihtilâflara, inhiraflara, çekişmelere, tartışmalara baktığımız zaman, Lâhika Mektuplarına ne kadar fazla ihtiyacımız olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Lâhikalar, hizmet yollarındaki işaret levhaları gibidir. Hangi yolda ne gibi vartaların olduğunu, hangi yolların daha emin ve kısa olduğunu oradan öğrenebiliriz. “Ben bildiğim yoldan giderim” diyenler, Risale-i Nur’un ve Lâhikaların rehberliğine itibar etmeyenler, sonunda nasıl çıkmaz bir yola girdiklerini anlayacaklar, bundan dolayı pişmanlık duyacaklar, belki geri dönme şansları bile olmayacaktır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*