Lahika Risalesi ve manevi ihtar

Günlük okumalarımızda Kastamonu Lahikası’nda 33. Mektubun baş kısmında “Bu defa, cidden ve hakikaten Mübarekler Heyetinin cem’ ve telif ettikleri Lahika Risalesi’nin..” ibaresi dikkatimizi çekti. Bu “Lahika Risalesi” tarifine hangi Risaleler giriyor ve neden Üstad Hazretleri böyle bir tarif yapmıştı? Lahika Risalesi ne demekti?

Teknolojik imkânlarla Külliyatta yapılan kısa bir taramada bu tarifin Emirdağ Lâhikası-I/67. Mektubunda “…Senin bu güzel mektubunu Lâhikaya yazdık. Risale-i Nur’un Lâhika Risalesi’nde Feyzi ile Emin ehemmiyetli mevki kazanmışlar; acaba ne haldedirler?” şeklinde var olduğu görülür. Ve ‘Lâhika Risalesi’ olarak kastedilenin, 33 parça Risaleden müteşekkil Mektubat’taki ‘Yirmi Yedinci Mektub’ olduğu ve bu Mektubun nasıl vücut bulduğuna dair ip uçlarının ise bu iki mektubun içinde var olduğu müşahede edilir.

Genel hattıyla; imanî bahisler, müdafaalar ve Lâhika Mektupları olarak üç başlık altında toplanabilecek 130 parçalık Risale-i Nur Külliyatı’nda Üstadımızın dikkat çekici sınıflandırma ile isimlendirmeleri mevcuttur. Meselâ iki ayrı Risaleye ‘Fihrist’ ismi verdiği gibi, farklı konuların farklı tarzlarda izah edildiği iki ayrı Risaleye ‘Âyet-ül Kübra’ ismini vermiştir. Veya 14 cilt/mecmua olarak neşredilmiş Külliyat’a dahil 3 Risaleyi Yirmi Yedinci Mektup ismiyle Külliyat’a dahil etmiştir. İşte bu üç Risalenin takdim yazısını kaleme alan Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin Hizmetkârlarından Tahirî, Zübeyir, Hüsnü, Bayram, Mustafa Sungur, Bayram Abiler söz konusu eserler hakkında;

“Bu lâhika mektupları-ki Yirmi Yedinci Mektuptur-Risale-i Nur’un ilk telifiyle başlayıp devam edegelmiştir. Risaleler Barla’da telif edilmeye başlanıp Isparta ve civarındaki kıymettar talebeleri bu Risaleleri okumak ve yazmak suretiyle istifade ve istifâza ettiklerinde, hissiyatlarını, iştiyak ve ihtiramlarını, bir şükran borcu olarak muhterem müellifi Hazret-i Üstada mektuplarla takdim etmişler, bazı müşkülâtlarının ve suallerinin halledilmesini rica etmişler; böylece hem Hazret-i Üstadın, hem talebelerin mektupları ile Barla, Kastamonu ve Emirdağ Lâhika mektupları vücuda gelmiştir.” şeklinde tarif etmişlerdir.

Uzun takdim yazısında, Yirmi Yedinci Mektuba dahil olan üç Risalenin telif ve teşekkül şeklini kronolojik olarak izah ettikten sonra, bu Lâhikaların gördüğü ve istikbalde görecekleri hizmetlerden bahisle birkaç misal verildikten sonra yazı şu şekilde tamamlanmıştır:

“…bu zamanın şartları ve icapları karşısında tarz-ı hizmeti yine Kur’ân’ın nuruyla göstererek hakîmâne irşadın ve tevfik-i İlâhiyeye muvafık hareketle isabetli hizmetin ifası gibi noktalardan Risale-i Nur’un lüzum ve ehemmiyetini tebarüz ettiriyor. İşte, lâhika mektupları bu gibi hususlara da işaret ediyor. Değişen dünya hadiseleri, geniş ve küllî meseleler ve şartlar altında isabetli hizmet-i Kur’âniyenin esaslarını ders veriyor.”

Diğer taraftan Fihrist Risalesi’nde, Yirmi Yedinci Mektupla alâkalı şöyle özet bir malûmat verilmektedir: “Umum fıkralar muazzam ve mufassal nuranî bir fihriste-i kübradır ki, o fıkralar Risale-i Nur eczalarının parlak bir fihristesi hükmüne geçmiştir. Ve o fıkra sahipleri güzel istidatlarında ayrı ayrı ve beliğ ifadelerinde renk renk ve lâtif zevklerinde çeşit çeşit olduklarından musıkî tellerinin muhtelif nağamatından gelen tatlı sadâlar gibi gayet şirin bir vaziyette bu mektuba tatlı bir ahenk vermişler.”

Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin kendi telif ettiği Risaleleri defalarca okuduğu gibi, Lâhika Risalesi’ne giren mektupları da (abilerin yazdıkları dahil) kendisine teşvik kamçısı olmak için okuduğundan bahsettiği Barla Lâhikası’ndaki Yıldız Mektubu’nda; “Yirmi Yedinci Mektuba ilhak edilecek, kardeşlerimizin bazı yeni fıkralarını size gönderdim. Hakikaten bu fıkralar ve umum Yirmi Yedinci Mektubun fıkraları çok faydalıdırlar. Ehemmiyetli, tatlı, hoş, güzel mânâlar, dersler; teşvik, teşci eder hisler vardır. Ben kendim onlardan tatlı istifade ediyorum; tembel olduğum zaman bana ehemmiyetli bir teşvik kamçısı oluyor. Her neyse…” demektedir. (Barla Lâhikası, 229. mektup)

Benzer şekilde, Üstad Hazretleri’nden ders almış ve son zamanında yanında bulunmuş, hassaten “Üçüncü Said Döneminde” hizmetini deruhte etmiş ve Üstadın ‘kâinata değişmem’ dediği sadâkat abidesi talebesi Zübeyir Abi Lâhikaların ehemmiyeti hakkında “İmanî bahisleri okuyanlar, ehl-i takva ve ehl-i salâhat olur. Müdafaaları okuyanlar, dâvâsının müdafaasıyla mücehhez olur. Lâhikaları okuyanlar, hadiseler karşısında nasıl hatt-ı harekette bulunacaklarını öğrenirler” diyerek, Lâhikaların ne kadar önemli olduklarını vurgulamış ve kendi sağlığında Lâhika Risalesi’nin üçüncü kitabı olan Emirdağ Lâhikası-II’nin neşredilmesi için verdiği mücadele de ayrıca bilinmektedir.

Demek ki, Zübeyir Abi Üstadından “Risaletü’n-Nur’un kitapları birbirine tercih edilmez. Her birinin kendi makamında riyaseti var. Ve bu zamanı tenvir eden bir mu’cize-i maneviye-i Kur’âniyedir.” dersini almış ki bihakkın uygulamaya çalışmıştır.

Bu itibarla, Yirmi Yedinci Mektup olan Lâhika Risalesi’ne dahil her bir mektubun kendi makamında riyasetinin var olduğu hakikatini unutmadan, helâket ve felâket asrı olan bu ahir zamanın dehşetli hadiselerini tenvir eden, her bir lâhikayı yol gösterici Kutup Yıldızları gibi görmeli ve takip etmeliyiz ki yolumuzu şaşırmayalım vesselâm…

Lâhika Risalesi’ndeki Üstadın yazdığı, Gavs-ı A’zam Abdülkadir-i Geylani Hazretleri’nin işarat-ı gaybiyesine mazhar olmuş saff-ı evvel, kahraman ve fedakâr abiler tarafından yazılmış ve Risale-i Nur Külliyatı’na dahil edilmiş mektuplar acaba nasıl telif edilmişler? Bu hususta acaba Lâhikalarda malûmat var mıdır? Barla Lâhikasının giriş kısmında Üstad Hazretleri bu abiler için ‘telif edilen Risalelere kendi malları gibi sahip çıktıkları için’ mektuplarının Lâhikaya dahil edildiğini yazmaktadır.

Ve Barla Lâhikası’nda Hulusi Abi ve diğer bazı abilerin mektuplarına Üstadın yazdığı Haşiyelerde “bu keramet-i Nuriye, Hulusi’de olduğu gibi çoklarda tezahür etmiş ve ediyor” diyerek mezkûr abilerin yazdıklarıyla mazhar oldukları kerametlerden bahsetmiştir. Bazı abiler Üstada yazdıkları hissiyatlarında, ruhlarında meydana gelen manevî haz ve aldıkları feyizden meydana gelen hislerle, birçok Risaleyi, yazılmadan evvel hiss-i kablel-vuku şeklinde hissetmişler ve telif edilip, yazılmasını murad etmişlerdir. Ruhlarındaki bu inkişaf ile talepleri birçok Risalenin müjdecisi mahiyetindedir.

Lâhikalarda mektubu bulunanlardan, Üstadın yeğeni Abdurrahman, Binbaşı Asım Bey, Hafız Ali, Hasan Feyzi gibi abiler Üstada vefatlarından önce yazdıkları mektuplarında vefat edeceklerini ve bazıları da Üstada bedel şehit olacaklarını hissetmişlerdir.

Hiss-i Kablel vuku/ilhamat/sünûhat/ihtarat nevinden yazılmış ve Hizmetin kerameti olan fevkalâde hadiseleri, hem Üstadın yazdıklarında, hem de abilerin yazdıkları mektuplarda görmek mümkündür.

Meselâ Üstadımızın Denizli Mahkeme Müdafaasına ait ve gayri münteşir bir mektubunda:

“Aziz, sıddık kardeşlerim…

Siz ne şeye karar verseniz kabul ediyorum. Küçük mektuplardaki tadilâtınız güzeldir. Şimdi onu herkes ve resmî memurlar dahi görse itiraz edemezler. Çıkarılan mektupların bir kısmı ehemmiyetlidirler. Zayi olmamak ve ileride bir vesika hükmünde izhar edilmek için, şimdi değil, bir zaman sonra tamamını kabil ise yazılsın. Çünkü onlar da ihtara binâen yazılmışlar. Ahmed Feyzi’nin Risale-i Nur hesabına yazdığı itiraznâme güzeldir, onu da meşveretinize havale ediyorum.” denilmekte ve yazılan lâhikaların da İHTARA BİNAEN yazıldıklarını belirtmekte ve bu mektupların lâhikaya girmeleri ve müdafaaların tanziminin talebelerin meşveretiyle yapıldığını görüyoruz.

Ve keza Hulusi Abi Barla Lâhikası’ndaki birinci mektubunda Üstada, hissiyatını kaleme alacağı zaman kaleminin ihtiyarı haricinde hareket ettiğinden bahisle “Muhterem Üstadıma mâruzatta bulunmak için kalemi elime aldığım zaman, ruhumda büyük bir inkişaf hissediyor ve ihtiyarsız kalemim o andaki muvakkat duygularıma tercüman olduğunu görüyorum.” demekte ve Risaleye giren mektuplarda genel olarak iradenin ve ihtiyarın karışmadığını açıkça beyan etmektedir.

Üstad Hazretleri İhlâs Risalesi’nde, bu hizmetin omuzumuza ihsan-ı İlâhî tarafından konulmuş olduğundan bahsederek bu hizmetin dairesinde bulunmak insanların iradesinde olmadığını beyan etmekte ve hassaten saff-ı evvel ve Lâhikalarda mektupları bulunan abilerin kendilerinin intihap yani seçilmiş olduklarından bahsetmektedir. Meselâ Barla Lâhikası 119. Mektupta Nuh Bey ile Molla Hâmid Abiler hakkında; “Nuh ile Hâmid, talebelik ve kardeşlik için min tarafillâh intihap edilmişler. Çünkü, tevafuk bizim için bir emâre-i tevfik-i İlâhî olduğuna kanaatim gelmiş” ve yine aynı Risalenin Mukaddemesinde Hulusi-i Sani Sabri Abi hakkında da “Sabri ise, … şu havâlide en az ümid ettiğim ve o da geç uyandığı halde en ileri gittiği bir işarettir ki, o da bir Hulûsi-i Sânîdir, müntehaptır. Cenâb-ı Hak tarafından bana talebe ve hizmet-i Kur’ân’da arkadaş tayin edilmiştir.”

Yine Barla Lâhikası’nda Hulusi Abi Üstada yazdığı bir mektubda, mektubların yazdırıldığından bahisle; “çok tecrübe ettim, zât-ı fâzılânelerine mektup yazmak için, bazan üç kelimeyi bir araya getiremiyorum. Ekseriyetle gaybî bir zâtın ifâdâtını zaptına kadir olduğum kadar yazdığımı hissediyorum. Demek yazdırılıyor.” demektedir. (Barla Lâhikası-123. Mektup)

Yirmi Yedinci Mektup Lâhika’sına mektupları dahil edilmiş abilerin, o mektuplar zahiren onların kaleminden çıkmış gibi görünse de sünûhat kabilinden yazılmış olduğu, küllî ve muazzam iman hizmetini yapacak olan Şahs-ı Manevinin azaları olarak hizmet edeceklerinden, yazdıkları kendi ihtiyarları haricinde olması elzemdir.

Bir Meclis-i Nuranî olan ve tamamına yakını sünûhat ve manevî ihtara binaen yazılmış olduğuna inandığımız Yirmi Yedinci Mektubun Lâhikaları’ndaki hizmet ölçü ve prensiplerine uygun hareket etmek ve başta nefislerimizde yaşamak duâsıyla…

Ali Demir

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*