Memur mu, işçi mi?

Bir yazımda, maaş ve ücret kavramlarını, kendimce bilinçli olarak, farklı anlamlarda kullandım. Ancak bazı dostlarım bu ayrımın kaynağını merak ettiler.

Bir zamanlar atv’de yayınlanan Siyaset Meydanı Programında memur sendikalarının tartışıldığı bir oturuma katılmıştım.

Memurlar için sendika hakkına karşı olduğumu başta söylediğimde orada da memur sendikacılarından şiddetli tepki almıştım. Sonrasında bazı ortak noktalar bulabildik.

Yine yedi ay kadar önce Diyanet İşleri Başkanlığının düzenlediği IV. Din Şûrasına sunduğum ve metni Yeni Asya’da yayınlanan tebliğimde de özetle; Kur’ân-ı Mübin’in apaçık hükmü gereği, din görevlisinin, ücret için değil sadece Allah rızası için çalışacak ve ücretini de sadece Allah’tan alacak bir kişi durumunda olduğunu, dolayısıyla ücret ve sosyal haklar için pazarlık hakkı istemesinin ve sendika kurmasının ihlâs sırrına ve i’sar hasletine münafi olduğunu söylemiştim. Sendikacı din görevlileri de önce bana itiraz etmişti. Sonra bazı noktalarda uzlaştık.

Esası şudur:

Memleketimizde bazı konularda tam bir kavram kargaşası yaşanıyor.

Memurlar sendikalı işçilerin yüksek ücret ve geniş sosyal haklar için araç olarak kullandıkları grev hakkına göz dikmişler. İşçiler de memurların ömür boyu maaş garantisine. Üstelik ikisi birden milletvekillerinin “maaşına” laf ederler.

Bu çelişkinin birinci sebebi “menfaatini ararken haddi aşmak” ve yanlış sebeplere başvurmaktır. İkinci sebebi ise ücret, maaş ve ödenek mefhumları üzerindeki kavram kargaşasıdır.

Bakınız Anayasa’nın 55. maddesi açıktır: “Ücret emeğin karşılığıdır.” O halde çok çalışan çok isteme ve bu amaçla sendika kurma, grev yapma velhasıl pazarlık hakkına sahiptir, sahip olması normaldir.

Ancak ücret, emeğinin karşılığında gelir elde etmek için çalışanın yani “işçi”nin aldığı “karşılık”tır. Memur ise ücret almaz, Maaş alır.

Anayasa memurların ücretinden bahsetmiyor. 128. madde aylık ve ödenek alacaklarını bildiriyor. Devlet Memurları Kanunu ve eski Maaş Kanunu da memurların maaş alacağını bildirmekte ve sadece fazla mesai için ücret alacaklarından bahsetmektedir. Bu demektir ki memurların normal mesailerinin karşılığı ücret değildir. Zira memurlar ücret için çalışmaz.

Memurluk şerefli bir hizmetkârlıktır. Memurlar millete hizmet etmek ve bununla şeref duymak için çalışır. Millet ve onun devleti de elbette, memurunun geçinmesi için maliye hazinesinden bütçe kanunları ile tahsis ettiği iaşe bedelini maaş adı altında memuruna verir ve vermelidir, vermezse de memurun yapacak bir şeyi yoktur. Zira geçinmenin fıtrî yolu memurluk değildir, memurluk bir nevi gönüllü hizmetkârlıktır.

Gerçek memurlar devletin özel sektöre devredemeyeceği türden aslî ve mecburi hizmetlerini yani adlî, askerî ve sair bürokratik hizmetleri görenlerdir. Aslında bunlar bir mânâda bizzat “devlet”tir. Devletin işçileri değildir. Çalışmasalar da üretmeseler de maaş alırlar. Çok çalışınca çok, az çalışınca az maaş almazlar. Zaten maaşları iaşeleri içindir. Çalışmaları ise himmet ve hamiyet içindir, bu sebeple yüksek ücret almak için değil “hamiyet için” çok ve verimli çalışmaları beklenir. Yine bu sebeple devletle pazarlık hakları da yoktur.

Bu grup memurlar için sendika hakkı anlamlı ve gerekli değildir. Sendika hakkı, verilse dahi, pazarlık için değil, sadece örgütlenme ve dayanışma için bir anlam ifade eder, bir tür dernekleşmedir. Üstelik hepsine (meselâ hâkim ve savcılara) bu izni vermek de gerekmez.

Ülkemizdeki iki milyon memurun yaklaşık bir buçuk milyonu ise memur kadrosundadır, ama aslında devlet denilen patronun işçisidir. Aynen özel sektör işçileri gibi kendi geçimleri ve kazançları için çalışırlar.

Bu grup memurlar kadro ıslahı ile işçi yapılmalı ve bunlara grev de yapabilen gerçek sendika hakkı verilmelidir. Ama devlet de bunların elinden ömür boyu kadro ve maaş garantisini almalıdır.

İşte bu sebeplerle, hakiki memurun sendikası filan olmaz. Ama şimdiki memurların çoğundan da aslında memur olmaz.

Özetle ücret işçinin çalışmasının karşılığıdır, fakat maaş memurun geçinmesi için bütçeden kendisine yapılan bir tahsisattır.

Milletvekillerine gelince, onlar ne devlet memurudur, ne de işçi. İşte bu sebeple maaş da almaz, ücret de. Vekiller, adı üzerinde vekildir ve anayasanın 86. maddesi gereğince vekâlet ödeneği alırlar. Millete vekâleten milletin devletinin direksiyonunu, hazinesinin ve bütçesinin anahtarını tuttukları için bu bütçeden kendi masraflarını da kendi takdirlerince alırlar.

Vekillerin fazla ödenek aldıklarını düşünüyorsanız onlara bir daha destek ve oy vermezsiniz olur biter. Ama size tavsiyem, vekillerinizi, sizi temsilen yapmaları gereken asıl vazifelerini hakkıyla yapıp yapmadıkları yönünden takip edip not vermenizdir.

Yani millet, vekillerini, Meclisten iyi bir hükümet çıkarıp çıkarmadıkları, yaptıkları kanunlarla hükümeti iyi yönlendirip yönlendirmedikleri ve hükümeti ve bürokratlarını iyice denetleyip denetlemedikleri yönünden değerlendirmelidir. Hakiki demokrasi de bunu ister ve gerektirir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*