Mübarekler ve kahramanlar diyarı Isparta’da Bediüzzaman Mevlidi

Asrın manevî kahramanı Hz. Bediüzzaman, gönül sevdalılarını, kendi ifadesiyle “taşıyla, toprağıyla mübarek olan Isparta”da geçen hafta sonu yine bir araya getirdi. İman hizmetinin nuruyla dolu bir asra yaklaşan mübarek hayat güzeranının on sekiz senesini geçirdiği ve muhteşem eseri Risale-i Nur Külliyatı’nın yüzde seksenine yakınını telif ettiği “mübarek belde Isparta”daydık Bediüzzaman Mevlidi için.

Geçen yıl Amerika’da olduğum için iştirak edemediğim, ancak internet üzerinden an be an takip ettiğim “Isparta Mevlidine” bu sene katılmak için günleri adeta iple çektim diyebilirim.  

Bu yılki mevlid, katılımı, heyecanı, organizesi ile gelenler için yepyeni bir parıltı, yepyeni bir heyecan ve kuvvetli bir kıvılcım olurken; Türkiye’de yaşayanlara da gerçekten çok iyi ve müspet bir mesaj verdiği kanaatimi bütün samimiyetimle ifade etmek istiyorum.

İman hizmetinin olduğu her yerde mânen hazır olduğuna inandığımız  bahtiyar Üstadımız Hz. Bediüzzaman’ın burada da aramızda olduğuna şüphemiz yoktur. Hele de mekân Isparta olunca…

“Isparta’nın acip yangınında musibetzedelerin elemlerine ben cidden iştirak ediyorum. Çünkü müteaddit vecihle ben Ispartalı olduğum gibi, o mübarek şehir, taşıyla, toprağıyla nazarımda çok ehemmiyeti var; ve Nurların Camiü’l-Ezher’i ve Medresetü’z-Zehrası’nın merkezi hükmündedir”1 ifadesini kullanan Üstadın, kardeşliğin, irtibatın, aşkın ve şevkin zirvelere çıktığı böyle manevî bir atmosferde aramızda olmaması düşünülemez.

Eserlerinde en çok övdüğü ve önem verdiği mekânların başında gelen Isparta; en çok medh ettiği talebeleri olan başta Hüsrev olmak üzere, “Risale-i Nur kahramanı İslâmköylü Abdullah”, “İslamköylü Halil İbrahim”, Hafız Ali (r.h.), Abdullah Çavuş, “Mübarek kahraman Tâhirî”, Hafız Ahmed, Şamlı Hafız Tevfik, Rüştü’nün (r.h.)… vatanlarıdır. Risale-i Nur hizmetleri için bu kadar önemli olan Isparta’da kendine medyun-u şükran olan talebelerini ve dostlarını karşılamamasını, ilgilenmemesini düşünemiyorum.

Zira Üstadın dilindeki Isparta;
“Sarsılmayan kahramanlar” diyarıdır. “İhlâs ve tesanüdde nümune-i misâldir.”
“Atabeyi, Nurs karyesi hükmünde gördüğü” çok farklı bir diyardır.
Her evin “küçücük bir medrese-i Nuriye hükmüne geçtiği” yerdir.
“Her daim mübareklere duâ ettiği” mekânın ta kendisidir.

“Risale-i Nur hizmetiyle civarında binler ehl-i imana fevkalâde kuvvet-i imaniyeyi temin ettiği mübarek bir diyardır.”

“Medreselerindeki tesanüdün, hem kendisini, hem Risale-i Nur’u, hem şakirtlerini, hem bu memleketin yüzünü ak ettiği mübarek beldedir.”

“Zındıka komitelerinin; en mühim esas, has, sebatkâr Nur talebelerini Risale-i Nur’dan soğutmak, onlara fütur vermek, aleyhine geçirmek gibi karanlık planlarına, vazgeçirme oyunlarına, acip yalanları ve desiseleri kullanmalarına” pirim vermeyen vefakâr bir diyardır.

“Gül ve Nur fabrikası kahramanları” olan şakirtlerin, çelik ve demir gibi bir sebat ve sadakat ve metanetle bunlara dayandığı diyarın adıdır.

“Konya’nın mübarek âlimlerinin; masum ve ümmî kahramanlara, Risale-i Nur talebelerine benzetilip” örnek verildiği yerdir.

Üstada, “Daha dünyaca, vazife-i Nuriyeye bir endişem kalmadı. O mübarek ve kuvvetli ellere Risale-i Nur’u emanet edip rahat-ı kalb ile kabrime gidebilirim” dedirten bahadırları yetiştiren mübarek beldedir Isparta!

Yazılarıyla ve yazdıklarıyla matbaacıları da hayrette bırakan cefakâr tullâb-i Nur’un Kur’ân hizmetinin merkezi hâline getirdiği mekânın adıdır Isparta!

“Filozoflara ve muannidlere karşı masumlar ve ümmilerin masumane ve halisane olan yazılarıyla meydana getirdikleri mecmuaların neşrinin” ve teşhirinin devam ettiği yerdir Isparta!

“İnatları kırıp insafsızları insafa getiren” kutlu bir mekândır Isparta!

“Risale-i Nur’un Anadolu’da kökleştiğini, daha hiçbir şeyin onu koparamayacağını; ensâl-i âtiyede devam edip gideceğini” gösteren mübarek ve yegâne beldedir Isparta!

“Kalb-i Üstadı, parlak bir ayna, bir mazhar, bir ma’kes; lisan-ı Üstadı âlî bir mübelliğ, bir muallim, bir mürşid; hâl-i Üstadı, tecessüm etmiş en güzel bir örnek, bir nümune, bir misâl” olarak gören ve “tavâif-i beşerin (insanlığın bütün tabakalarının) ihtiyaçları yazılıyor, gösteriliyor”2 diye inanarak bu kudsî dâvâya canlarıyla, mallarıyla, evlâtlarıyla ve her şeyiyle baş koyanların diyarıdır Isparta!

30 Eylül Pazar günü işte hep bunları yeniden terennüm edip hatırladık. Bir defa daha yaşadık. Kimlerle mi?

Anadolu’nun her köşesinden gelen çoluk, çocuk, kadın, erkek, yaşlı, genç her kesimden Kur’ân nurunu kendisine dâvâ edinen bahtiyarlar zümresiyle…

Almanyalılar, Avrupalılar da mevcudiyetleriyle oradaydı. Amerika’da, Avustralya’da, Afrika’da ve tüm dünyada bu davanın kara sevdalıları da duâlarıyla, selâmlarıyla, maddî manevî katkı ve destekleriyle oradaydılar.

Artık milletin yanında devlet de oradaydı. Çünkü hayatı boyunca; “millete hizmetkâr olan devleti” savunan ve onu tarif eden Hz. Bediüzzaman’ın dediklerini artık onlar da yavaş yavaş anlamaya başladı. Dünyevî noktada aranan çareler tükendi. Anarşi, terör, kan, kin, inadın tek çaresi vardı: Kur’ân medeniyetinin maneviyât ikliminden çıkacak olan muhabbet, sevgi, kardeşlik, adalet, hak, hukuk ve gerçek manada insanlık!

İşte bütün bunları fikirleriyle kalplere nakşeden Hz. Bediüzzaman’ın talebeleri, onun nümune olan hayat tarzıyla ve tatbikatıyla yıllardan beri bu memleket, bu millet, İslâm âlemi ve insanlık için bu tür müspet icraatları yapmaya devam ettiler. Bu gayret içersinde oldular. Bu tür tatbikatların genişlemesi ve insanlığa barış ve sükûnun gelmesi için gayretlerine devam ediyorlar.

Artık; Bediüzzaman’ın, kendisine zulmeden gizli komitelere hitaben;

“Hey bedbahtlar! Ben size ne yaptım ve ne yapıyorum? İmanınızın kurtulmasına ve saadet-i ebediyenize hizmet ediyorum!”

“Ey din ve âhiretini dünyaya satan bedbahtlar! Yaşamanızı isterseniz bana ilişmeyiniz. İlişseniz, intikamım muzaaf bir surette sizden alınacağını biliniz, titreyiniz! Ben rahmet-i İlâhîden ümit ederim ki, mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek ve ölümüm başınızda bomba gibi patlayıp başınızı dağıtacak! Cesaretiniz varsa ilişiniz! Yapacağınız varsa göreceğiniz de var” gibi hitaplarının yerini bulduğunu herkes görmelidir.

“Ey başlara cennetlerin ufkundan inen tâc!” tespitiyle bu ülkede gül ve gülistan baharının geldiğini de görüyor ve yaşıyoruz elhamdülillâh.

Tabi bu noktalara gelmek kolay olmadı. Çok çileler çekildi. Zahmetlere, hakaretlere katlanıldı. Sonunda Hz. Bediüzzaman’ı seven, onun hizmet tarzını takip eden insanların müspet hareket ve tamir metodu ve tatbikatlarıyla bu tabloya ulaşıldı.

Bu tabloyu çok iyi okumak ve bu gerçeğe giden yolun orijinali olan Risale-i Nur Külliyatındaki muhteşem fikirlerin tahlilini yaparak gerekli dersleri çıkarmak bizler kadar bu memlekette yaşayan siyasîlere, eğitimcilere, ilim adamlarına, sanayiciye, emniyetçilere, askerlere, adliyecilere ve insanlığın dertleriyle ilgilenen herkese ve her kesime gereklidir ve lâzımdır.

İnşaallah bundan sonrası için dikkate alınır. Dileğimiz ve temennimiz budur.

Bu yıl çok daha güzel bir organize yaparak gelen misafirlere her türlü imkânı sağlayan Isparta Yeni Asya Temsilciliği ve cemaatine, Sidre Kültür Derneği başkanı ve üyelerine, Ulu Camideki dersi ile Gazetemiz yönetim kurulu üyesi Sami Cebeci’ye, cami içeresindeki “hoş geldiniz” konuşması ve hitabıyla çok güzel mesajlar veren emekli il müftümüz ve dernek başkanı ve aynı zamanda yazarımız olan Halil Elitok hocamıza, cami personeli ve mevlithanlara, duâyı yapan Isparta il müftümüze ve Anadolu’nun her köşesinden gelip bu coşkuyu yaşayan bütün katılımcılara gönül dolusu muhabbet, sevgi, dua ve hürmetlerimi sunuyorum.

İnsanlığa rahmeti getirmeye vesile olacak, kardeşlik ve barışa hizmet edecek daha nice mevlidlerde, konferanslarda, seminerlerde, sempozyumlarda, panellerde millet-devlet kaynaşmasını netice verecek ve bütün insanlığa ufuk açacak faaliyetlerde buluşmak dilek ve temennisiyle…

Dipnotlar:
1- Emirdağ Lâh. Eski, Sh. 153. Yeni, Mek. No. 122
2- Emirdağ Lâh. Eski, Sh. 60. Yeni, Mek. No. 36

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*