Evet, ben neseben ve hayatça avam tabakasındanım.
Ve meşreben ve fikren müsavat-ı hukuk mesleğini kabul edenlerdenim. Ve şefkaten ve İslâmiyetten gelen sırr-ı adalet ile, burjuva denilen tabaka-i havassın istibdat ve tahakkümlerine karşı eskiden beri muhalefetle çalışanlardanım. Onun için, bütün kuvvetimle adalet-i tamme lehinde, zulüm ve tagallübün ve tahakküm ve istibdadın aleyhindeyim.
(…)
Evet, imanlı fazilet medar-ı tahakküm olmadığı gibi, sebeb-i istibdat da olamaz. Tahakküm ve tagallüb etmek faziletsizliktir. Ve bilhassa ehl-i faziletin en mühim meşrebi acz ve fakr ve tevazu ile hayat-ı içtimaiyeye karışmak tarzındadır. Lillâhilhamd, bu meşreb üstünde hayatımız gitmiş ve gidiyor.
Lem’alar, s. 287
***
Asr-ı Saadet olan sadr-ı evvelin hürriyet ve adalet ve müsavatı, bahusus o zamanda delil-i kat’îdir ki, Şeriat-ı Garrâ müsavatı ve adaleti ve hakikî hürriyeti cemî revabıt ve levazımatıyla câmidir. İmam-ı Ömer (ra), İmam-ı Ali (ra) ve Salâhaddin-i Eyyubî âsârı bu müddeâya delil-i alenîdir.
Divan-ı Harb-i Örfi, s. 84
***
Sual: “Gayr-i müslimlerle nasıl müsavi olacağız?”
Cevap: Müsavat ise, fazilet ve şerefte değildir, hukuktadır. Hukukta ise, şah ve geda birdir. Acaba bir Şeriat, “Karıncaya bilerek ayak basmayınız” dese, ta’zibinden men etse, nasıl benî Âdemin hukukunu ihmal eder? Kellâ… Biz imtisal etmedik. Evet, İmam-ı Ali’nin (ra) adi bir Yahudi ile muhakemesi ve medar-ı fahriniz olan Salâhaddin-i Eyyubî’nin miskin bir Hıristiyan ile mürafaası, sizin şu yanlışınızı tashih eder zannederim.”
B. S. Nursî Tarihçe-i Hayatı, s. 93
***
Evamir-i şer’iyeye karşı itaat ve isyan olduğu gibi, evamir-i tekviniyeye karşı da itaat ve isyan vardır. Birincisinde mükâfat ve mücazatın ekseri ahirette, ikincisinde ağlebi dünyada olur. Meselâ, sabrın mükâfatı zaferdir; ataletin mücazatı sefalettir; sa’yin sevabı servettir; sebatın mükâfatı galebedir. Müsavatsız adalet, adalet değildir.
Mektubat, Hakikat Çekirdekleri, No: 96, s. 560
LÛGATÇE:
adalet-i tamme: Tam adalet.
istibdad: Baskı, diktatörlük, despotluk.
müsavat: Eşitlik.
tagallüb: Zorla hüküm sürme, zorbalık etme.
tahakküm: Baskı yaparak hükmetme, zorbalık.
Benzer konuda makaleler:
- Said Nursi´nin 31 Mart olayındaki tavrı
- Said Nursî der ki! Önce hukuk
- İslam ve Demokrasi
- Türkiye’nin ihtiyacı adil hukuk, hürriyet ve adalet
- Mehmet Kutlular: Şahsa değil sisteme bağlıyız
- Terörün çözümü Bediüzzaman’da
- Neden geri kaldık