Her makamın, her statünün, her rütbenin/kariyerin, her derecenin bir işareti, bir göstergesi, bir arması olduğunu hepimiz biliriz. Hz. Âdem’le başlayıp Hz. Muhammed’le (asm) son bulan nübüvvet, yani peygamberlik müessesesinin de göstergelerinden birisi, mu’cizedir. Zira peygamberliğin ispatı ancak mu’cizeyle olur.
Mu’cize, Allah’ın alışılmış tabiat kanunlarının dışında yarattığı1, vasıtasız, doğrudan doğruya kendi fiili olup,2 elçisinin dâvâsını fiilen tasdik3 ettiği beşer üstü olaydır.
Bir padişahın huzurunda “Padişah beni şu işle görevlendirdi” diyen birinden doğru söylediğine dair delil istenildiğinde padişahın “Evet” demesi nasıl o kişinin doğruluğunu tasdik ederse, padişahın âdet ve vaziyetini onun için değiştirmesi “Evet” sözünden daha kesin ve sağlam bir şekilde o elçinin dâvâsını doğrular.4 Ki, Allah’ın elçileri ve insanlığın önderleri olduklarını ispat edebilmeleri için, bir insan olarak gösterdikleri olağanüstü, insanüstü harika olaylardır. Yani diğer insanların yapması mümkün olmayan harika işlerdir.
Bunların yanında, mu’cizenin, nübüvvet dâvâsının ispatı sadedinde inkâr edenleri ikna etmek (zorlamak değil), inananların imanını arttırmak gibi de bir yönü vardır. Bediüzzaman bu sebeple, nübüvvet hakikatini işitenler için ‘ikna edecek bir derecede’ mu’cize göstermek lâzım geldiğini, aksi halde imtihan sırrına ters düştüğünü ifade eder. Ona göre teklifte “akla kapı açıp ihtiyar ve iradeyi elden almamak” esas olduğundan, mu’cizeler apaçık ve aklın ihtiyarını/hür seçimini elinden alacak bir şekilde cereyan etmemiştir.5
Peygamberlerin mu’cizeleri, aynı zamanda zihin ve dimağlarda şu çarpıcı hakikati nakşetmiştir: Peygamberler Allah’ın elçileridir, söyledikleri doğrudur.
Peygamberlerin mu’cizelerinde iki gaye ve hikmet takip edilmiştir:
Birisi, peygamberliklerini halka tasdik ve kabul ettirmek; ikincisi, sosyal hayatın terakkîsi için lâzım olan örnekleri ‘mu’cize’ şeklinde insanoğluna göstererek, o mu’cizelerin benzerlerini meydana getirmeleri için onları teşvik etmektir. İleride meydana gelecek gelişmeler, geçmişte kurulan esas ve temeller üzerine bina edilir. Günümüzdeki gelişmelerin tamamıyla dinlerden alınan işaretler ve mu’cizelerden hâsıl olan ilhamlar üzerine vücuda geldiği bir gerçektir. Meselâ Hz. Yusuf’un ve Hz. Süleyman’ın kıssalarını anlatan âyetler “uzak mesafelerden ses, resim, koku ve benzeri şeyleri nakletmek” gibi insanlığın keşfettiği veya edeceği icatlara örnek ve kaynaklardır.6 Bu açıdan bakıldığında bütün peygamberler bir mesleğin piri, önderi ve başlatıcısıdır. Mutluluğun kaynağı din-peygamberler olduğu gibi, insan hak ve hürriyetlerinin kaynağı, hatta san’at, mimarî ve teknolojinin kaynağı da, ilham edicisi de onlardır.
Dipnotlar:
1- Lem’alar, 60-61.
2- İşârâtü’l-İ’câz, 314; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 121.
3- Asa-yı Musa, 98; Şuâlar, 99.
4- Mektubat, 83.
5- Muhakemat, 55; Sözler, 548-551; Mektubat, 85, 190, Lem’alar, 60-61.
6- İşârâtü’l-İ’câz, 256-257; Sözler, 229-242.
Benzer konuda makaleler:
- Mu’cize nedir?
- Mucizelerin hikmeti
- Peygamberler insanlığa ne kazandırdı?
- Mu’cize ve kerametlere fen gözüyle bakış
- Mu’cize-i manevî ne demektir?
- Mucizenin tarifi
- Peygamberlere olan ihtiyaç (2)
- Peygamber Efendimizin Peygamberliği
- Verâset-i Nübüvvet ve Risale-i Nur
- Peygamberlere imanın sağladığı huzur
İlk yorum yapan olun