Nur cemaatindeki daireler

Image

Önceki yazılarımızda cemaatlerin sosyolojik açıdan, “Daire, zincir, tekerlek ve Y” olmak üzere dört temel gruba ayrıldığını; “daire” sistemi ile yapılanan cemaatte lider bulunmadığını nazara vermiştik.

İslâmın özüne, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in ruhuna sadık kalınarak, fakat, en modern, en çağdaş gelişmeler ışığında teşekkül ettirilen Nur cemaatinin hiyerarşik düzeni ve çalışma sistemi gayet nettir. Tarikat veya liderlik sistemiyle çalışan diğer cemaatlerdeki gibi dünyevî makamlar olmadığından bu noktalarda herhangi bir dahilî mücadele yaşanmaz. (Sıkıntılar, fikir ve uygulamaya dair veya maddî müesseselerde çıkar.)

Nur hareketi evvelâ ve bizzat dünyaya/maddeye yönelik olmayıp, hatta bu kapı kapalı olduğundan, cemaate herhangi bir gizli maksat taşıyarak, bir makam, mevki elde etmek veya maddî kazanç sağlamak için girilmez. Bu noktayı Bediüzzaman, “Malûm olsun ki, bizi ziyaret eden ya hayat-ı dünyeviye cihetinde gelir; o kapı kapalıdır. Veya hayat-ı uhreviye cihetinde gelir; o cihette iki kapı var. Ya şahsımı mübarek ve makam sahibi zannedip gelir; o kapı dahi kapalıdır” diyerek açıklığa kavuşturur.

Bir insan Nur dairesine, sırf Kur’ân-ı Hakîm’in dellâlığını yapmak için girmeli. Bu kapıdan girenleri, ale’r-re’si ve’l-ayn (baş-göz üstüne) kabul ettiğini ifade eden Bediüzzaman, o­nların üç tarzda olduğunu söyler:

– Ya dost,

– Ya kardeş,

– Ya talebe olur.

* Dostun özelliği ve şartı: Kesinlikle Sözler’e (Risâle-i Nur’a) ve Kur’ân nurlarına dair olan hizmetimize ciddî taraftar olmak; Nurlardan istifade etmeye çalışmak; haksızlığa, bid’alara (İslâm’dan olmayan ve İslâma sokuşturulmuş yanlışlar, hurafeler) ve dalâlete kalben taraftar olmamak.

* Kardeşin özelliği ve şartı: Hakîki olarak Sözler’in neşrine ciddî çalışmak, beş vakit farz namazını edâ etmek, yedi kebâiri (büyük günahları) işlememektir.

* Talebeliğin özelliği ve şartı: Sözler’i kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıkmak, o­nları hayatının en önemli vazifesi bilmek ve o­nları neşretme hizmetini yapmak.

Bu üç tabaka, o­nun üç şahsiyetiyle ilgili ve irtibatlıdır, şöyle ki:

– Dost, şahsî ve zatî şahsiyeti,

– Kardeş, kulluğu ve ibadeti,

– Talebe ise, Kur’ân-ı Hakîmin dellâlı cihetinde ve hocalık vazifesindeki şahsiyetiyle…1

Diğer taraftan, Risâle-i Nur cemaatinin erkânlar, sahipler, haslar, nâşirler, talebeler ve taraftarlar gibi tabakatları var. Erkân dairesine liyakati olmayan Risâle-i Nur’a muhalif cereyana taraftar olmamak şartıyla, daire haricine atılmaz. Hasların hasiyeti, zıt bir mesleğe girmemek şartıyla, talebe olabilir. Bid’a ile amel eden, kalben taraftar olmamak şartıyla dost olabilir. o­nun için, az bir kusur ile düşman sınıfına iltihak etmemek için dışarıya atmayınız. Fakat, Risâle-i Nur’un erkânlarında ve haslarındaki esrarlar ve nazik tedbirlere, o­nları teşrik etmemek gerektir.2

Dikkat edilirse burada dairelerde yer alanların pozisyon ve duruşları netleştirildi. “Muhalif cereyana taraftar olmamak, zıt bir mesleğe girmemek, bid’alara kalben taraftar olmamak” şartları aranır. Bunlar, felsefik veya siyasî cereyanlar olabilir veya Risâle-i Nur’un hizmet anlayışına ters bir metot benimsemek veya çığır açmak da olabilir.

Risâle-i Nur’u okumak, istifade etmek ayrı şeydir, meslek ve meşrebine sadık kalarak hizmet etmek ayrı şeydir. Dolayısıyla bu dairelerde yer alanların, kimi zaman Risâle-i Nur prensiplerine aykırı duruş ve düşünceleri olabilir. Bunlar, Risâle-i Nur’dan kaynaklanmadığı bilinmelidir.

Gerçi, hangi dairede veya hangi meslek-meşrepte olursa olsun, o meslek ve meşrebe aykırı davranışlar sergileyenler çıkabilir. Akl-ı selîm, meslek ve meşrebi şahıslarla değil; şahısları meslek ve meşrebin prensipleriyle ölçmeyi, mihenge vurmayı gerektirir.

Dipnotlar:
1- Mektûbât, s. 228-229.;
2- Kastamonu Lâhikası, s. 188.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*